Yükselen maliyet, düşen rekolte, kalitedeki bozulma, toprak ve su üzerinde artan baskı tarımsal üretimde sürdürülebilirliği sorgulatıyor. İklim krizi derinleştikçe tarımsal üretim adeta bir kumara dönüşüyor. Kaybeden ise hep üretici ve tüketici kesimi…
Küresel iklim değişikliği hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda… İşin ekonomisi, ekolojisi, politikası, sosyolojisi derken etki alanı her geçen gün artıyor.
İklimdeki değişimden enerji sektörü de etkileniyor, turizm, lojistik, sağlık, sigortacılık, finans ve hatta gayrimenkul sektörü bile… Tabii biz meselenin tarım ve gıda kısmına odaklanıyoruz. Bu kısım da 85 milyonu aşan nüfusun temel meselesine dönüşmüş durumda.
Çiftçi, iklim değişikliğinin de etkisiyle çok bilinmeyenli bir denklemde üretmeye çabalıyor. Ürünlerin ekiliş dönemleri kayıyor; hasat mevsimleri gecikiyor. Olumsuz iklim şartları hastalık ve zararlı popülasyonunu artırıyor. Neredeyse her ürün grubunda rekolte kayıpları yaşanıyor; verimler düşüyor. Ürünlerin kalitesinde sorunlar oluşuyor.
Topraklar, erozyon, çölleşme ve tuzluluk tehdidiyle daha çok yüzleşiyor. Kuraklık, susuzluk ve aşırı sıcaklar tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Ekosistemin sigortası niteliğindeki biyoçeşitlilik ise ciddi bir risk altında.