Bugün birçok meyve, sebze ve tahıl ürünü, onlarca yıl öncekilere göre daha az besin değerine sahip. Peki, yıllar içinde gıdaların içerikleri neden fakirleşti? Ve çaresi ne?
Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ancak gündemin yoğunluğundan dolayı ötelediğim bir konu vardı.
Geçen hafta Mark Hyman’ın “Ben her gün multivitamin, magnezyum D vitamini ve balık yağı alıyorum, ya siz?” başlıklı köşesini okuyunca bu hafta yazmaya karar verdim.
Hyman yazısının bir bölümünde şu ifadelere yer veriyor: “Sadece rejeneratif tarım yöntemleriyle yetiştirilmiş gıdaları tüketseniz bile gıdaların besin kalitesindeki düşüş ve toksik çevremiz yüzünden vücudun ihtiyaç duyduğu şeyleri sadece yiyeceklerden almak mümkün olmuyor.”
Yazının bir diğer bölümünde ise “…bugün uygulanan sağlıksız tarım yöntemleri yüzünden bildiğimiz meyve ve sebzeler de eskisi kadar fitokimyasal içermiyor” tespiti yer alıyor.
İşte ben de tam bu konuya değineceğim bugün.
Tükettiğimiz gıdaların besin değerleri geçmiş yıllara göre ne kadar kayba uğradı? Tarım ürünlerinin besin ögelerindeki değişimin temel sebepleri ne?
Bu konuyu araştırırken, 2004’te Teksas Üniversitesi’nde bir grup bilim insanının yaptığı çok önemli bir çalışma ile karşılaştım.
“Yeşil devrim” kırmızı alarm
1950-1999 yıllarını kapsayan araştırmaya göre, çoğunluğu sebze olan 43 gıdanın 13 besin ögesinde 20’nci yüzyılın ortalarıyla sonları arasında belirgin bir düşüş göze çarpıyor.
Örneğin yeşil fasulyedeki kalsiyum 65 mg’dan 37 mg’a düşerken, kuşkonmazda A vitamini seviyesi neredeyse yarı yarıya azalmış. Brokoli saplarında ise 50 yıl öncesine göre daha az demir içeriği saptanmış.