Küresel sera gazı emisyonları açısından önemli bir yeri olan hayvansal gıda sektörünün geleceğinin masaya yatırıldığı panelin açılışında konuşan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, “Hayvancılık ve hayvansal gıda sanayisi, doğal kaynaklar ve çevre ile tam etkileşim halinde olduğu için iklim değişikliğine karşı en kırılgan sektörler arasında yer almaktadır” dedi.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından düzenlenen “Sürdürülebilirlik Perspektifinden Hayvansal Gıda Ekosisteminin Geleceği” başlıklı panelde, hayvansal gıda üretiminin değer zinciri boyunca sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyum için sürdürülebilir yol haritalarının oluşturulması konuşuldu. Panelin açılışında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, şunları söyledi:
“Hayvancılık, iklim değişikliği karşısında en kırılgan sektörler arasında”
“Hayvancılık ve hayvansal gıda sanayisi, doğal kaynaklar ve çevre ile tam etkileşim halinde olduğu için iklim değişikliğine karşı en kırılgan sektörler arasında yer almaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün raporuna göre, son 30 yılda iklim kaynaklı afetler nedeniyle yaklaşık 3,8 trilyon dolarlık tarım mahsulü ve hayvancılık ürününün kaybedildiği tahmin edilmektedir.
İklim değişikliğinin sebep olduğu kuraklık, sıcaklık artışı ve aşırı iklim olaylarının sektörümüzü doğrudan etkilemesi, bir an önce değer zinciri boyunca yeni stratejilerin benimsenmesini gerektirmektedir.
Bununla birlikte insani faaliyetlerden kaynaklanan sera gazlarının salımındaki artış, iklim değişikliğinin sebeplerindendir. Bu noktada sektör olarak önemli bir sorumluluğumuz olduğunun bilincindeyiz. Ayrıca artan dünya nüfusunun ihtiyaçlarının sınırlı doğal kaynaklar ile karşılanmasının gıda güvenliği ve sağlıklı beslenme açısından kritik etkileri bulunmaktadır.
“Hayvansal gıda talebinde, tüketici tercihleri etkili”
Diğer taraftan yapılan araştırmalar hayvansal gıda talebinde nüfus artışının yanında tüketici tercihlerinin de belirleyici unsur olacağını gösteriyor. Sürdürülebilirlik odaklı gelişmelerin, özellikle hayvansal gıda sektöründe tüketici tercihlerini etkilediğini görüyoruz. Birleşik Krallık’ta gerçekleştirilen bir anketin sonuçlarına göre, vegan beslenmeyi tercih eden katılımcıların yüzde 53’ü bu tercihlerinin temel nedenini çevresel duyarlılık olduğunu belirtiyor. Bu bağlamda, tüketicilerin hayvansal gıda sektöründen beklenti ve taleplerindeki değişimleri anlamak ve bu dinamiklere uygun stratejiler geliştirmek, sektörde faaliyet gösteren firmalarımız için önem arz ediyor.”
Açılış konuşmasının ardından Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi Semra Sevinç’in moderatörlüğünü üstlendiği “Sürdürülebilirlik Perspektifinden Hayvansal Gıda Ekosisteminin Geleceği” paneline geçildi.
Tarım ve Orman Bakanlığının hayvancılık politikaları
Sevinç, sürdürülebilir kalkınma ve daha iyi yaşam için en hayati sektör olan gıdanın hayvansal gıda bölümünü sürdürülebilirlik perspektifinden masaya yatıracaklarını belirtirken, Tarım ve Orman Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürlüğü Proje Geliştirme ve Altyapı Daire Başkan Vekili Ahmet Özden, konuşmasında şunları söyledi:
“Öncelikle Türkiye’deki hayvancılığın durumu nedir? 16 milyonun üzerinde büyük baş, 53 milyonun üzerinde küçükbaş hayvanımız mevcut. Bu hayvanlardan şu anda 21,5 milyon ton süt üretiyoruz. 2 milyon tonun üzerinde kırmızı et üretiyoruz. Bunun yanında beyaz ette de 2,5 milyona yakın beyaz et üretimimiz var. Ayrıca 20 milyar adet civarı yumurta üretimimiz var. Biz Hayvancılık Genel Müdürlüğü olarak hayvancılık politikalarımızı şekillendirirken, bundan sonraki süreçte hem sürdürülebilirlik hem iklim değişikliğini de göz önünde alarak daha çok kalite esasına göre gitmek istiyoruz. Yani birim anlamda kaliteyi nasıl arttırabiliriz?”
“Sera gazı salınımının nereden geldiğini bilmeliyiz”
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Hayvancılık ve İklim Değişikliği Uzmanı Dr. Şeyda Özkan da, şöyle konuştu:
“Hayvancılık sektöründe bizim önem verdiğimiz 3 önemli sera gazı çeşidi bulunuyor. Bunlar metan nitrik oksit ve karbondioksit. Sera gazı salımındaki artışını kontrol edilebilmesi için yaklaşık 195 ülke, 2015 yılında Paris Anlaşmasını imzaladılar. Bu anlaşmayla ülkeler sera gazı salınımını azaltmak için taahhütlerde bulunmuşlardı ve anlaşmaya göre de insan kaynaklı sera gazı salınımının neden olduğu küresel sıcaklık artışını 1,5 derecede tutma kararı alınmıştı. Şimdi gelinen nokta 2 derece olarak güncellendi ve 2030 yılına kadar sera gazı salınımında yüzde 20’lik bir azalma hedefi belirlendi. Sera gazı salınımının hesaplanması için her bir sektöre özgü yöntemler bulunuyor. Ne kadar sonuca odaklanıyor olsak da bu sonucun nereden ve nasıl geldiğini bilmeliyiz. Çünkü kullandığımız yöntem her şeyi değiştirebiliyor.”
Küresel süt sektöründen iklim eylemine özel taahhüt!
Panele çevrimiçi bağlanan Uluslararası Sütçülük Federasyonu (IDF) Genel Direktörü Caroline Emond ise şunları söyledi:
“2021’den beri, küresel süt sektörü ‘Net Sıfıra Giden Yollar’ adlı iklim eylemi konusunda özel bir taahhütte bulunmuştur. Her sektör gibi, süt sektörünün de bir çevresel ayak izi bulunuyor. Süt sektörü, IDF tarafından 2010’da geliştirilen, 2015 ve 2022’de güncellenen bir yaşam döngüsü analizi yöntemini hayata geçiren tek sektördür. Süt sektörü, dünya genelinde birim hayvansal ürün başına en küçük karbon ayak izlerinden birine sahiptir. Süt üretimi ve ürünlerin taşınmasının sera gazı emisyonuna etkisi %2,4’tür.
Süt sektörünün olumlu katkısından bahsedelim; çünkü sektör beslenmeden, sağlığa, okul-tıp programlarından ve geçim kaynaklarına katkıda bulunmaktadır. Aynı zamanda biyoenerji, toprak sağlığı ve biyoçeşitlilik de dahil olmak üzere ekosistem hizmetlerine de katkıda bulunur. IDF, süt sektörünün çevresel etkisini önemli ölçüde azaltmasına yardımcı olmak için birçok rehberlik belgesi üretmiştir; karbon ayak izi metodolojisi, çevre dostu ve enerji tasarruflu süt teknolojisi gibi. Her yıl, sektörün olumsuz etkisini azaltma ve çevreye olumlu katkısını artırma konusundaki motivasyonumuzu gösteren bir vaka çalışması serisi de yayınlıyoruz.”
AB Yeşil Mutabakatı ve hayvansal ürünler
AB Komisyonu Tarım ve Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü, Hayvansal Ürünler Birim Başkanı Brigitte Misonne da, şunları kaydetti:
“Avrupa Birliği’nin 2050’ye kadar iklim nötr hedefine ulaşabilmesi için Avrupa Yeşil Mutabakatı temel stratejidir. Yeşil Mutabakatı’nın çoğu eylemi, çiftlikten son tüketiciye uzanan bir stratejiye dayalıdır ve bunların çoğunlukla hayvansal ürünleri ilgilendirir. Bunun yanı sıra hayvan refahını gözden geçirme, orman tahribatı düzenlemesi ve sanayi emisyonları direktifi gibi düzenlemeler de bulunmaktadır.
Aslında, sera gazı emisyonlarını azaltma hedefine ek olarak, AB altı başka hedef belirledi ve şu anda bu hedefler üzerinde çalışıyoruz. Bunların çoğu 2030’a kadar ulaşılması gereken hedeflerdir ve burada kimyasal pestisit kullanımında %50 azalma, antimikrobiyal kullanımda %50 azalma, gübre kullanımında %20 azalma gibi hedefler yer alıyor. Ayrıca tarım arazilerinin %25’inin organik tarıma tabi tutulması, tarım arazilerinin %10’unun yüksek çeşitlilikte peyzaj özelliklerine ulaşması gibi hedefler de bulunuyor. Yani amaç sürdürülebilirliği gıda güvenliğiyle el ele yürütmektir.”
“Sürdürülebilirlik, tüketici beklentilerini çeşitlendiriyor”
Pınar Entegre Et ve Un San. A.Ş. Kalite Güvence Müdürü Emine Seri ise paneldeki konuşmasında, sürdürülebilirliğin etkilerine dikkat çekti:
“Yeni kuşak çevre bilinci ve sürdürülebilir kriterleri yönünden çok bilinçli yetişiyor. Daha kreşte bilinçlendirme başlıyor ve ilerleyen dönemlerde eğitimlerinin büyük bir kısmı sürdürülebilirlik yönüyle ilerliyor. Bu da tüketicilerdeki talep ve beklentileri çok çeşitlendiriyor. Bu değişiklikleri şirketler de benimsiyor. Artık şirketlerde kurumsal vatandaşlık bilinci oturdu. Şirketler birincil üretimden itibaren tedarikçilerinin, üreticilerinin, müşterilerinin ve hissedarlarının da içinde olduğu stratejiler geliştiriyorlar ve tüm sürdürülebilir iş modellerini çevresel, sosyal, kültür ve etik kriterleriyle oluşturuyorlar.
Hayvansal gıda sektörü de yine tüketicilerin beklenti ve taleplerini yerine getirmeye yönelik stratejilerini Ar-Ge, inovasyon ve teknolojik gelişmeleri de izleyerek sürdürülebilirlik kriterleri doğrultusunda oluşturuyor. Tüketicilerin bu beklenti ve taleplerini karşılamaya yönelik hayvansal gıda sektörünün gündemde olan stratejileri nelerdir diye bakarsak, tabii ki ilk ve öncelikli strateji sera gazı emisyonunu azaltma stratejileri, iklim değişikliği endişeleri ve çevresel bilinç olarak görüyoruz. Tüketicilerin sürdürülebilir ve çevreci ürünlere yönelmesi de bunda etken oldu.”
Hayvancılıkta iklim etkileri
Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Koyuncu da, şunları söyledi:
“Biyoçeşitlilik bozuluyor. Tabii ki hayvan sağlığı da etkileniyor. Hiç alışık olmadığımız hastalıklarla karşılaşıyoruz. Birçok hastalığa karşı aynı insanlarda olduğu gibi antibiyotikler kullanılıyor ama ne yazık ki işlemiyor, aşılar çalışmıyor. Dolayısıyla iklim değişikliğinin böyle bir etkisi de var. Deniz seviyelerinin yükselmesi sonucunda topraktaki tuzlanma dolayısıyla meralardaki kalitenin düştüğünü gözlemliyoruz. İklim değişikliği kadar önem verdiğim noktalardan bir tanesi de insan faktörü. Bugün hayvancılıkla uğraşan bir ülke özelinde baktığımızda, hayvancılıkla uğraşan insan sayısının ciddi anlamda azaldığını görmekteyiz. 2050 perspektifinden bakacak olursak dünya nüfusunun 10 milyar civarına yükselmesi bekleniyor ve bugün yapılan hayvancılık hacminin yüzde 50 veya yüzde 60 oranında artması gerekecek çünkü insanların beslenmesi gerekiyor.”