Kuzey Ege’de zeytinlerin gölgesinde yemek işi gönül işi. Erhan Şeker, yaratıcılığı, yerel malzemelerle flörtleşme becerisi ve aynı zamanda bilgeliğiyle genç şefler için tam bir rol model. İddia tamam ama sakin.
Benim Şekerlerle tanışmam 2002 yılına dayanıyor.
Moliere oyunlarının en başında karakterler ve birbirleriyle ilişki dereceleri anlatılır ki daha sonra kim kimdi karışmasın.
Ben de öyle yapmayı seçtim. Ayten Şeker anne. Menend Kurtiz Ayten Şeker’in kızı. Levent ve Erhan Şeker, Ayten Şeker’in oğulları. Ailede bir başrol oyuncusu daha var, hem de ne başrol: Tuncel Kurtiz. Burada Şekerlerin damadı, Menend’in sevgili eşi olarak anılacak.
Levent’in Deniz ve Meriç adında iki, Erhan’ın da Kerem adında bir oğlu da var ama onlara yazının son bölümünde değineceğim.
Ailenin ortak noktası gastronomi. Levent, eşi Dilek’le birlikte başta zeytin ve zeytinyağı olmak üzere birçok özgün malzemenin ‘Şekerhanım’ markasıyla üreticisi. Bu faaliyetin merkezi Mudanya’nın Tirilye beldesi. Yeni eski adıyla Zeytinbağı.
Zeytinbağı aynı zamanda 2001 yılından bu yana Kaz Dağları’nda faaliyet gösteren bir butik otel ve restoran. Zeytinbağı’nın sahipleri, Menend ve Tuncel Kurtiz ve Erhan Şeker. Erhan Şeker, mutfağın muhteşem şefi.
Ayten Şeker ise herkesin ve her şeyin annesi olarak her yerde. Ailenin gastronomiyle ilgisi ve genetik yakınlığı merak ediliyorsa şayet…
Karakterler ve mekanlar tamam olduğuna göre artık öyküye geçebiliriz.
Öykünün başrolünde Erhan var: 2002 yılında düzenlediğimiz iki etkinlikte gösterdiği üstün performansla.
İlk etkinlik Zeytinbağı’nda, gazeteci, yemek yazarı, televizyon programcısı ve Slow Food Fransa başkanından oluşan bir Fransız grubuna özel hazırladığımız bir Kuzey Ege Mutfağı atölyesi idi.
Erhan bu atölyede anne Ayten Şeker’in de danışmanlığıyla çok güzel bir iş çıkarmıştı. Yarım gün gezme tozma yarım gün pazar alışverişi ve yemek yapma şeklinde gerçekleşen bu atölyeye önceleri dudak bükerek mesafeli duran sevgili Tuncel de katılmış, gezi alanlarında ve akşam yemeklerinde tiratları ve yaşanmış “sürgün” öyküleriyle onu zaten sinemadan tanıyan ve hayran olan gruba golü atmıştı.
Bilgi için ben de aynı bu atölyedeki grubun üyeleri gibi Tuncel Kurtiz’i, bir dönem Türkiye’de yasaklı olan ‘Otobüs’ ve ‘Sürü’ filmlerini Fransa’da izleyerek tanımıştım. Grubun Tuncel’den ne denli etkilendiğini Fransız mutfağından hazırladıkları kapanış yemeğinde Enternasyonal marşını ayakta söylemeleriyle de anlayabilirsiniz.
Bu atölyede Erhan’dan öğrendiğim yemekler kadar Tuncel’den öğrendiğim bir gastronomik bilgi de benim için çok değerliydi: Ayvalık Bergama arasında yer alan Kozak yaylasındaki fıstık çamlarını Agamemnon diktirmiş. Truva savaşları uzun sürecek, çok sevdiği çam fıstığından yoksun kalmasın diye.