İlk İklim Kanunumuz kabul edildi. Ama bir ülke için asıl mesele, yasa çıkarmak değil; o yasayı kimin için çıkardığıdır. Meclis’ten geçen düzenleme kâğıt üstünde iklim krizine çözüm sunuyor gibi görünüyor. Oysa birçok kesime göre, bu sadece yeni bir küresel piyasa düzeninin parçası.
Kimi uzmanlara göre bu yasa, karbon ticareti ve sınırda karbon vergisi gibi araçlarla Türkiye’yi küresel ekonomik düzene daha da bağımlı hale getiriyor. Tarım, enerji, sanayi ve hatta bireysel tüketim alışkanlıkları bile yeni ticari normlara uyumlu hâle getirilmek isteniyor.
Eleştirenler soruyor:
Dünyanın en büyük kirleticileri ABD, Çin, Hindistan hâlâ gerçek anlamda iklim yasalarını uygulamazken Türkiye neden acele ediyor? Neden kendi üretimini, kendi çiftçisini, kendi enerji politikasını korumak yerine “pilot ülke” gibi davranıyor?
İçindekiler
YASANIN İÇERİĞİ NEDEN TARTIŞMALI?
Çünkü yasada iklim krizinin asıl kaynaklarına yönelik güçlü adımlar yok. Fosil yakıt kullanımının azaltılması, yenilenebilir enerji hedefleri, tarımsal üretimi koruyacak önlemler gibi başlıklar ya eksik ya da belirsiz. Oysa kanunda karbon ticareti ve emisyon hesaplamaları çok daha detaylı.
Tarım ve hayvancılık sektörü içinse endişeler büyük. Kimi görüşler, küçük üreticilerin, geleneksel yöntemlerin, yerel tarımın uluslararası denetimlerle kuşatılacağını; üretimin dev şirketlerin kontrolüne geçeceğini söylüyor.
BAKANLIK’TAN NET AÇIKLAMALAR
T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise bu iddialara karşı açık bir duruş sergiliyor:
- Karbon ayak izi hesaplamalarının bireyleri değil, üretim yapan büyük işletmeleri kapsayacağını belirtiyor.
- Emisyon Ticaret Sistemi’nin vatandaştan değil, enerji ve sanayi tesislerinden karbon azaltımı sağlamayı hedeflediğini açıklıyor.
- Tarımın ve hayvancılığın yasaklanmasının söz konusu olmadığını, aksine bu alanların korunacağını vurguluyor.
- Paris Anlaşması’nın Türkiye’nin kalkınma önceliklerine göre uygulandığını ve dış dayatma olmadığını savunuyor.
- Kömür ve petrolün tamamen kaldırılması gibi bir zorunluluk getirilmediğini, sadece temiz enerjiye geçişin teşvik edildiğini söylüyor.
- İklim değişikliğine inanmayanlara ceza verileceği iddialarının ise tamamen asılsız olduğunu ifade ediyor.
Bu açıklamalar dikkatle dinlenmeli. Ama sorular da bitmiyor.
PEKİ YA SORUMLULUK VE ADİL GEÇİŞ?
En çok sorulan soru şu:
Bu yasa hazırlanırken kimin sesi duyuldu?
Çiftçi, sanayici, bilim insanı, üretici; hepsi bu yasanın bir parçası mıydı, yoksa sadece sonradan haberdar mı oldu?
İklim politikalarında olmazsa olmaz ilke “adil geçiş”tir. Yani çevreyi korurken insanları mağdur etmemek. Ama bu yasa, etkilenecek sektörleri ve vatandaşları nasıl koruyacağını açıklamıyor.
Sadece karbonun fiyatlandığı bir piyasa düzeni getiriyor.
GERÇEK SORU: ÇEVREYİ Mİ KORUYORUZ, TİCARETİ Mİ?
İklim değişikliğine karşı mücadele elbette şart. Ama mücadele, başkalarının yazdığı senaryolarla mı, kendi önceliklerimizle mi yapılacak?