Kaliteli zeytinyağının nasıl olması gerektiğini sorguladığım bir önceki yazım üzerine endişeli mesajlar aldım. İlk önce canım sıkıldı, “İnsanların kafası karıştı, ne yapsak” dedim. Yeniden düşününce aslında doğru yerde olduğumuzu hissettim. Konfor alanımızdan çıkıp iyi bildiğimizi zannettiğimiz bir ürün hakkındaki bilgimizi sorgulamak harika bir aşama. Yine de endişeye gerek yok… Birkaç yazıdır bahsettiğim konuların tağşişle alakası olmadığının da altını çizmek istiyorum. Tağşiş olmadığını öngördüğümüz sızma zeytinyağı üzerinden bir yağın kalitesini nasıl değerlendirebileceğimizi konuşuyoruz.
Marka soranlar olmuş… Marka vermek istemiyorum. Birkaç isim söylerim, onlar da çok mutlu olur beni hediye zeytinyağlarına boğarlar, hayat bayram olur. Ancak çıkış noktamız okuyucuyu bilirkişilere ihtiyaç duymadan kendi fabrika ayarlarıyla doğru ürünü bulmaya yöneltmekti. O yüzden hazır cevaplar vermeden lütfen burnunuza ve damağınıza güvenin, taze sebze ve bitki referanslı zeytinyağlarını seçin diyorum. Zeytinyağı dizisindeki yazılara biraz zaman ayırıp kendinize güvenirseniz işin yarısını çözersiniz. Diğer yarısı da antrenman. Koklamayı, bilinçli tadım yapmayı günlük hayatınızın parçası haline getirmek. Bu şekilde elinizden değil zeytinyağı, hiçbir ürün kurtulamaz.
Üreticilerin tüketiciyi aldatmak için çaba harcadığını düşünen sinik bir tavra gerek yok. Çoğu üretici doğru bildiğini yapıyor, son derece iyi niyetle. Tüketici olarak bilinçlenip doğru soruları sormak üreticiyi de geliştirecek, ufak tefek tembelliklerini üzerinden atmasını sağlayacak. Bilinçli tüketicinin sektöre yön verme gücü ve sorumluluğu var.
Marka önermiyorum ama kimden nasıl alacağız sorusuna bir cevabım var: Alışveriş grupları.
Beraberlikten doğan güç
Son 11 senedir mahallemizde bir alışveriş grubunun parçasıyız. Roma’nın en büyük, en eski alışveriş gruplarından Gasquilino’nun. Geçen ocakta 14’üncü yılını devirdi. Çıkış noktası mahalledeki ilkokulun velilerinin chat grubu. Evladına düzgün ürün yedirme kaygısını taşıyan ailelerin oluşturduğu grup bugün mahallenin de sınırlarını zorlayan geniş bir ağ. Sebzesinden meyve suyuna, salçasına her şey doğrudan üreticiden alınıyor. Biz özellikle Sicilya’dan badem, Calabria’dan ve Sicilya’dan portakal, ‘yerli’ avokado, yumurta gibi ihtiyaçlarımızı mutlaka grup aracılığıyla yapıyoruz. Yılda birkaç kez parmesan siparişini de kaçırmıyorum…
Gruba üye olduğunuzda kasaya belli bir miktarda para koyuyorsunuz. Siparişi verilecek ürünler için ön duyuru yapılıyor. Kaç kilo istediğinizi belirtiyorsunuz. Siparişiniz hesabınızdan düşülüyor. Hesabınızda para bittikçe ön ödemeli kredi kartı misali dolduruyorsunuz. Siparişler müsait olduğunda mahalledeki Slow Food temsilcisinin ofisine geliyor. Slow Food üyesi değiliz ama ortak paydalar olduğundan sıklıkla birlikte hareket ediliyor. Sadece Slow Food değil, Roma sınırları içinde bizim gibi 11 farklı alışveriş grubuyla ortak paydalarda birlikte hareket ediyoruz. Siparişler bazen grup içindeki esnafın dükkanına bırakılıyor.
Benim önerdiğim bir üretici yılda bir kez Toscana’dan domates salçası ve bal kabağı getiriyor. Teslimatı bizim eve yapıyor ve ev birkaç gün yol geçen hanına dönüyor. Yine yılda bir kez Fransa’dan getirttiğimiz şarapların da dağıtım noktası bizim ev. Anzio’dan gelen düzgün kültür balıkları da yine üyelerden birinin evinden dağıtılıyor.
Grup içinde herkes üretici önerme hakkına sahip. Yılda birkaç kez toplantı yapılıyor, memnun olunmayan üreticiler varsa listeden çıkarılmaları ya da yeni üreticilerin denenmesi gibi konular tartışılıyor. Yılda birkaç kez de grubun doğuş noktası okulun bahçesinde üreticilerin fiziken katıldığı bir pazar düzenleniyor. İsteyen stant açıp evde yaptığı keki böreği satabiliyor. Bu şekilde grup üyeleri birbirini ve üreticileri doğrudan tanıyor. Üretici ziyaretleri düzenleniyor. Bu ziyaretler gezi amaçlı olduğu gibi yeni sipariş verilecek bir üreticinin nasıl üretim yaptığını denetlemeye de hizmet edebiliyor.