Bir Michelin yıldız yağmurunu daha geride bıraktık. Kendi adıma geçen seneki şoktan sonra bu sene biraz daha serinkanlı takip ettim geceyi. Yıldız alan yakın arkadaşlarım oldu, onların sevinci gecenin pek çok saçmalığını süpürdü gitti ama kafamda yine de bir dolu soru işareti…
En büyük itirazım sevgili Michelin Rehberi başkanının töreni açarken yaptığı ve aralara serpiştirmeyi de ihmal etmediği Narsizm incilerine… Elbette şahsi bir şey değil. Muhtemelen Fransız olmakla alakalı. Tüm Avrupa’da sınıf birincisi olmak, herkesten çok bilip birilerine bir şeyler öğretmek onlardan sorulur genelde. Fransız gibi şarap yapmazsan şaraptan anlamazsın, Fransız gibi peynir yapmazsan peynirden anlamazsın…
Artık gurbetçi tarafıma mı dokundu, çifte İtalyan vatandaşlığıma mı yoksa ikisine birden mi bilemiyorum ama tam olarak böyle sarf edilmese de “Biz geldik de Türkiye mutfağı dünya ligine geçti”, “Denetlemeye başladığımız bir sene içinde İstanbul mutfağını çok gelişmiş bulduk”, “İyi ki varız da yıldızlarımızla parlıyoruz…” minvalindeki cümleler rahatsız ediciydi. İyi ki devlet sponsorluğunda geldiniz de mutfağımızı kurtardınız dememek zordu.
Nasıl başladı?
Michelin biraderler önce kendileri için not alarak başlar işe. Sonrasında o zamanlar yaptıkları bisiklet lastiklerini satabilmek için müşterilerine bir hizmet olarak sunarlar notlarını. Derken bunun girmek istedikleri otomobil lastiği işine faydası olacağını düşünürler ve 1900 yılının Paris Expo’suna bu niyetle katılırlar. Sadece yemek yenecek yerler değil eczanesinden, tamircisine bir seyyahın ihtiyacı olabilecek pek çok şeyin notu vardır bu kitapçıklarda. İsimleri geçen tamirciler, tedarikçiler elbette kendi ürünlerini kullanan bayiilerdir. Tarafsız olma iddiaları da yoktur zaten. Rehber bugün bildiğimiz haline 20’lerin ortasında gelir.
Öylesine metodik ve mükemmel bir şekilde hazırlanır ki Michelin Rehberi’nin mükemmel güzergah tanımlarının İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman istilasını kolaylaştırdığı söylenir. Almanlar Michelin Rehberi’ni kullanır savaş sırasında. Amerikalıların durumu fark edip Almanlar için sahte Michelin Rehberi basarak 1944’te yollarını uzattıklarını okumuştum bir yerlerde. Doğruluğunu teyit edecek kaynağım yok ama her şehir efsanesinin altında bir gerçek payı vardır.
Yadsınamaz gerçekler
Tüm bunlar bir yana bu Michelin pek bir işe yaramıyor artık. Modası geçti demeyeceğim. Hala çok önemli bir kurum. Dünya gastronomi tarihinde ciddi başlığı bulunan bir kurum. İsabetliliğiyle savaşların kaderini etkileyebilen, son 100 yıldır -kabul etsek de etmesek de- gastronomi dünyasını yöneten en büyük güçlerden biri Michelin. Bunları yadsıyamayız…
Bu yolda neler oldu neler…
Öte yandan tanrıcılık oynamayı sevdikleri kesin. Yıldızlarını verdikleri gibi alıyorlar da. Macbeth’in kralla birlikte uykuyu da öldürmesi gibi o rehbere dahil olmanın insanın hayatını sonsuza kadar değiştiren bir yanı var. Ödülü alıyorsunuz ama uykunuzu da öldürüyorsunuz bir yandan.
Rehbere girmenin, yıldız almanın sevincini bir sonraki sene ne olacak korkusu alıyor ki tarih bu yolda intihar eden, aklını yitiren, duygusal baskıyı kaldıramadığı için yıldızını geri veren, “Benim dükkanıma gelmeyin demiştim” diye dava açan örneklerle dolu.