Kapıda iriyarı siyah bir çalışan sizi karşılıyor. Rezervasyonunuz kontrol edildikten sonra içeri buyur ediliyorsunuz. Pantheon ilk bakışta Londra’nın o şık kulüp restoranlarını andırıyor: Adını Antik Yunan’da ‘Tüm tanrılara adanmış tapınak’ anlamına gelen ünlü yapıdan alan Pantheon ile alakalı ilk hislerim; zarif ve rahat, sofistike ama samimi olduğu yönünde. Mekânın kubbesine yansıtılan, özel olarak tasarlanmış NFT video enstalasyon ve Latince mottolar, konukları görsel bir yolculuğa davet ediyor. Bu video akışı gecenin ritmine göre ilerleyen saatlerde değişiyor. Ve içeri adım attığınız anda mekânın enerjisi size bulaşıyor.
Gelelim bizi en çok ilgilendiren tarafa, yani mutfağa. Girişte sol kısımda dikkatinizi çekecek olan açık mutfağın başında Emir Kaan var. Şef Emir Kaan; Neolokal, Efendy ve son olarak Scorpios’ta görev yapmış. Emir Şef’in menüyü oluştururken destek aldığı bir de önemli isim var; Can Aras. Can Şef’i Michelin listesinde olan Alaçatı’daki Amavi’den tanıyorsunuz. Ama benim onunla tanışıklığım çok daha öncesine, eğitimini aldığı mühendislik bakış açısını tabaklarına nasıl yansıttığını bilecek kadar öncesine dayanıyor. Hal böyle olunca Emir ve Can şeflerin yarattığı menü bende fazlasıyla merak uyandırdı. Menüye bakınca ilk hissettiğim şey, şeflerin, kapılarını daha fazla insana açmanın yollarını aramış oldukları. Geniş kitlelere hitap eden bir menü hazırlamak aslında belki de şeflik yolculuğunun en zor sınavlarından biri.
Çünkü burada mesele sadece çok yaratıcı olmak değil, o yaratıcılığı herkesin anlayabileceği, hissedebileceği bir dile çevirebilmek. Yani mutfakta kendi hikâyeni anlatmaya devam ederken misafirinin hikâyesine de küçük bir yer açabilmek. Herkes fine dining deneyimi yaşamak istemeyebilir; ama iyi yapılmış, karakterli bir yemeği herkes sever. Pantheon’un menüsünde tam bu dengeyi gördüm; stilini koruyarak ustalıkla sadeleştirilmiş tabaklar.