Temmuz ayı dünyada rekor sıcaklıkların yaşandığı bir ay olarak tarihe geçti. Güney Amerika kıtasında kışı yaşayan Şili’de hava sıcaklığı 37 derece (mevsim sıcaklığının 15 derece üzerinde) ve üstünü gördü! Kuzey Amerika Kıtası’nda Kanada’da haftalarca söndürülemeyen orman yangınlarının ardından, ABD’nin güney eyaletlerinde cehennem sıcakları yaşandı. Arizona ve Teksas eyaletlerinde asfalt sıcaklığı 66 derece, insan vücudu sıcaklığı ise 41 dereceye ulaştı!
Tüm bunlar yaşanırken, iklim krizinin göbeğinde olan ülkemizde ise biz kafamızı kuma gömmeye, büyüme uğruna doğayı heba etmeye devam ettik.
Oysa 2015 yılı Paris İklim Anlaşması’nı en son onaylayan G20 ülkesi Türkiye olsa da, iklim değişikliğiyle mücadele biz de varız demiştik.
Uluslararası protokoller çerçevesinde atmamız gereken adımları bırakalım, biz politika ve uygulamalarla tarım ve inşaatta çölleştirmeyi, enerji ve sanayide yüksek karbon salınımını tetikliyoruz.
Uluslararası protokoller demişken, Ormanlar ve Arazi Kullanımına ilişkin Glasgow Liderler Deklarasyonu’nu imzalayan yüzün üzerindeki ülke arasında Türkiye de vardı. Bu deklarasyonla 2030 yılına kadar orman kaybının ve arazi tahribatının durdurulması ve tersine çevrilmesini benimsedik.
Ama imzaladığımız bu anlaşmaların aksine yüzlerce bitki ve kuş türünün, onlarca memelinin yaşadığı Akbelen’i ve Kaz Dağlarını madenlere heba ettik. Daha da fenası TEMA Vakfı, 22 ilde, 20 bin maden ruhsatını incelediği çalışmasında, doğal yaşamın, kültürel varlıkların ve tarımın, özetle ülkemizin, madencilik tehdidi altında olduğunu gösteriyor.