Panpepato’nun kökeni, ortaçağ İtalya’sına kadar uzanır. Adı, kelimenin tam anlamıyla ‘biberli ekmek’ anlamına gelir. Ancak panpepato’nun içinde biber değil, o dönemin en değerli ticaret mallarından biri olan baharat çeşitleri vardır. Bu tatlıda zencefil, tarçın, kakule, karanfil gibi o zamanlar lüks olarak görülen baharatların tümü kullanılır. O dönem baharat sadece bir tatlandırıcı değil, aynı zamanda zenginlik ve statü sembolüydü. Panpepato, bu zenginlik ve ihtişamın bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır.
Panpepato’nun en bilinen versiyonu, Ferrara şehrine aittir. Ferrara, Rönesans döneminde mutfak sanatlarıyla ünlü bir şehirdi. D’Este ailesi, sanat ve mutfağa verdikleri önemle tanınırdı. Panpepato’nun bugünkü hali bu ailenin mutfağında şekillenmişti. İçine badem, ceviz, kuru meyveler, bal ve bitter çikolata eklenerek hem zenginliği hem de lezzeti arttırılmıştı. Ferrara’nın yanı sıra Toskana ve Umbria gibi bölgelerde de farklı Panpepato tarifleri geliştirilmiş. Her bölge, bu tatlıya kendi dokunuşunu eklemiş. Örneğin, bazı tariflerde portakal kabuğu rendesi kullanılırken, bazılarında yerel şaraplar tatlıya eklenmiş.
Panpepato’nun hikâyesi sadece tarihiyle sınırlı değil. Bu tatlı, zengin aroması ve baharatlı yapısıyla insanı adeta bir zaman yolculuğuna çıkarır. İlk ısırıkta zencefilin sıcaklığı, ardından badem ve cevizle gelen çıtırlık, sonunda çikolatanın yoğunluğu sizi sarar. Bu tatlı, bir anlamda İtalya’nın tarihini damağınızda hissetmenizi sağlar. Onun beni etkileyen diğer özelliğiyse gelenekselliğidir. Hâlâ birçok İtalyan aile, bu tatlıyı büyükannelerinin tariflerine sadık kalarak hazırlar. Hamuru yoğururken kullanılan tahta kaşık, fırındaki taş taban ve pişirirken mutfağa yayılan o baharat kokusu… İşte bunlar, panpepato’yu sadece bir tatlı olmaktan çıkarıp bir kültür mirasına dönüştürüyor.