Yılbaşında her İtalyan evinde sofralar mercimekle (lenticchie) dolar. Mercimek parayı ve bolluğu simgeler; bir tabak dolusu yendiğinde yeni yılın zenginlikle dolacağına inanılır. Ancak benim en sevdiğim gelenek, gece yarısı tam 12’de herkesin ayağa kalkıp birbirine sımsıkı sarılmasıdır. O anda etrafta ne kadar havai fişek patlarsa patlasın, sevgi ve birlik hissi her şeyin önüne geçer.
Napoli’den Roma’ya kadar her şehirde yılbaşı kendine özgü bir coşkuyla kutlanır. Roma’da tarihi meydanlarda toplanan insanlar gece yarısını danslar ve dileklerle karşılar. Hele Piazza del Popolo’da toplanan kalabalığın coşkusu, insana hayatın güzelliklerini yeniden hatırlatır.
Napoli’de yılbaşı zamanı, eski eşyadan kurtulmak çok köklü bir gelenektir. İnsanlar evlerindeki eski veya kırık eşyayı sokağa atar. Bu alışkanlık, geçmişin ağırlıklarından kurtulup yeni yıla temiz bir başlangıcı simgeler. Yılbaşı gecesi sokaklarda bir sandalyenin ya da eski bir tencerenin ansızın pencereden dışarı atıldığını görmek hiç şaşırtıcı değildir. Bu coşkulu gelenek, Napolililerin hayata tutkuyla sarılmasının bir yansımasıdır.
Tatlılara gelince… Ah, o kısım benim için bir başka dünyadır. Panettone, pandoro gibi herkesin tanıdığı yılbaşı tatlılarının yanı sıra bir tatlı var ki kalbimde her zaman özel bir yerdedir: Torrone. Torrone, badem, fındık ve balla yapılan, ağızda eriyen ama yerken o çıtırtısıyla insanı mest eden bir nuga tatlısı.
Küçüklüğümde yılbaşını iple çekmemin sebebi, sofrada torrone olmasıydı. Dedemle birlikte aldığımız torrone’lerin parlak kâğıtlarıyla oynarken içindeki tatlıyı beklemek bile başlı başına bir törendi. Torrone sadece bir tat değil, bir duygudur. Bana çocukluğumu, ailemi ve o eski pazaryerlerini hatırlatır.