Hava kirliliği, hayatımızın görünmez düşmanı. Farkında olmadan her nefeste soluduğumuz bu tehdit, yalnızca sağlığımızı değil, ekonomimizi de ağır bir yük altında bırakıyor. Türkiye’de 15-21 Ocak Hava Kirliliği ile Mücadele Haftası kapsamında, bu meselenin ekonomik maliyetini tartışmak, artık bir zorunluluk.
Çünkü bu yalnızca bir çevre sorunu değil; geleceğimizi şekillendiren kritik bir ekonomi meselesi. Bu sessiz kriz, yalnızca hastanelerde ya da istatistiklerde kendini göstermiyor; ekonominin her alanına sinsice nüfuz ediyor. Sanayiden ulaşıma, enerjiden tarıma kadar pek çok sektörü etkileyen bu sorun, ülkemizin sürdürülebilir kalkınma hedeflerini de tehdit ediyor.
Sessiz tehlikenin ekonomik boyutu
Araştırmalara göre, Türkiye’de hava kirliliğinin dışsal maliyeti, CO emisyonları için 37,500 avrodan başlıyor. Bu rakam, hava kirliliğine neden olan başlıca gazlardan biri olan NOx emisyonları için 2,686 milyon avroya kadar çıkıyor.
Karbondioksit (CO2) emisyonlarının sosyal maliyetiyse 31 milyon avro ile 1,427 milyon avro arasında değişiyor. Bu maliyetler hepimizin cebinden çıkan, ekonomimizi zorlayan gerçek bir yük. Bununla birlikte hava kirliliği nedeniyle her yıl yaklaşık 40 bin insan, erken yaşta hayatını kaybediyor.
Hava kirliliğinin sağlık sektörü üzerindeki maddi zararı da oldukça çarpıcı. Milyarlarca doları bulan maliyet; eğitimden sağlığa, alt yapıdan teknolojiye kadar birçok alanda kullanılabilecek devasa bir bütçeyi yok ediyor. Bir örnek ile açıklayacak olursak: Kömürlü termik santrallerden kaynaklanan kirlilik, sağlık sorunlarının yüzde 27’sine denk geliyor ve yılda 53,6 milyar TL’lik bir maliyet oluşturuyor.