Meyhane Köşesi’ni İstanbul ağırlıklı yazsam da bir ayağım Bodrum’da olduğundan, Bodrum mekânlarından da bahsediyorum sık sık.
Hızır teknemizle Tirhandil Cup yarışlarına katılıyorum. Ekip ruhu konusunda iddialıyız; gündüz antrenman da olsa yarış da olsa akşam mutlaka meyhanedeyiz. Ekibi size daha önce tanıtmışım.
Bizimkilerin bir de ticari guleti var, dört kabinli. Yaz aylarında haftalık kiraya verilir, kışın da bakım işleri filan. Bu yıl karaya çekilmeyince Bodrum’daki evim bu gulet oldu. Onun adı da Hızır. Neyzen Tevfik Caddesi’ndeki sıra sıra guletlerin arasında bağlı.
Tekne hayatını oldum olası severim; daha önce söylemişimdir belki, altı yıl kadar kendi yelkenlimizde yaşadık. İstanbul’da, Malta’da, Sicilya’da, Tunus’ta ve Bodrum’da… En sevdiğim şeydir akşam üstü havuzlukta rakı içmek.
Gulet Hızır, Attila ile Mustafa’nın. Mustafa’dan (Özkeskin) daha önce de bahsetmiştim, yaşayan en genç tirhandil ustalarından. Bir kez daha söylüyorum, yaşayan kültür varlığı ilan edilmeli. Yaptığı tirhandillerde imzası hemen belli oluyor.
Attila’ya gelince… Bunu anlatmasam olmaz. Efendim ben, yelken yarışlarına 2008 yılında Bodrum’da, 41 feet’lik İtalyan Grand Soleil marka Truva teknesinde başladım. Denize yabancı değildim ama yelken yarışları hakkında hiçbir şey bilmiyordum o vakitler. Bu yelken yarışı da hele de hava sert ise gladyatör dövüşü gibi bir şey. Özellikle de start hattında. Ekipteki herkes bağırıp çağırıyor, herkes pek havalı. Fakat içlerinden biri benimle birlikte trapeze çıkıp arada da normal ses tonuyla sadece tavsiyede bulunuyor. Tavsiyelerine uyulmasa da gönül koymak yok. Sanırım o da benim gibi acemi.
Meğer değilmiş. Üç ya da dördüncü yarışta anladım ki tekne onunmuş. Çocukluğundan beri denizci, üstelik de mesleği.