İş gecikir de Bulgar Kilisesi Vakfı benden tazminat talep ederse hakkıdır. Yine ayarttım adamı.
Günay’dan bahsediyorum; bizim Cibalikapı’ya komşu mahallede vakfa ait tarihi bir binayı mükemmel bir şekilde ayağa kaldıran, yakın zaman dostum Günay Çalışal’dan.
Daha önce de ayartıp erkenden Aksaray’daki Az İç Birahanesi’ne çökmüştük. Bu kez Sütlüce için ayarttım. Yol da güzel hani; Balat iskelesinden Üsküdar-Eyüpsultan hattı teknesine binip Haliç’in bir o, bir bu yakasına, Hasköy ve Ayvansaray’a uğradıktan sonra hop Sütlüce’deyiz.
Sütlüce malum, eskinin ahırdan bozma sakatatçıları ile ünlüyken mezbahanın kongre merkezine dönüşmesinden sonra sınıf atlayıp lüks sayılabilecek, özellikle uykuluk servis eden restoranlarıyla ünlü. Ama onlar bizim radarımızda değil.
Yeri gelmişken önce Sütlüce’den bahsedeyim. Bahsedeyim dediğime bakmayın, daha iyisini yazamayacağıma göre araştırmacı yazar arkadaşım Hüseyin Irmak’ın Global Sanayici Dergisi’ne yazdığı ‘Günümüze uykulukçuları miras bırakan tesis: SÜTLÜCE MEZBAHANESİ‘ yazısından aktaracağım: