Tarih boyunca birçok kültür için hayatı temsil eden buğday, eski uygarlıklar tarafından beslenme, ticaret ve dinî ritüellerde kullanılmış. Bugün bile buğday, bereketin ve tokluğun sembolüdür.
Buğday ilk defa Harran’da toprağa düşmüş, ilk yerleşik toplumlar ve en eski şehirler Anadolu’da kurulmuş. Bu sebeple buğdayın tarihi, ANADOLU. Kutsal metinlere göre firavunun rüyasını yorumlayan Yusuf Peygamber, yedi bolluk yılı süresince Mısır’ın mahsulünü depolamış ve halkın yedi kıtlık yılını atlatmasını sağlamıştı. Kur’ân dünya nimetlerini anlatırken ekine atıf yapıyor, helak olmuş kavimleri ezilmiş ekine benzetiyordu. Bütün bu anlatılar dolayısıyla semavi inançların hepsinde buğdayın temel motiflerden biri olduğunu söylemek mümkündür. Yazılı kaynaklarda buğday, yetiştiği coğrafyanın iklimiyle, toprağıyla uyum sağlayan bir bitki. Hasat edildikten sonra uzun süre bozulmadan durabiliyor, suyla buluştuğunda çoğalıp doyurucu oluyordu. Çok çeşitli gıdalarla birlikte tüketilebiliyor, sapı samanı hem hayvan gıdası olarak kullanılıyor hem de yakacak olarak iş görüyor. Tanelerinin küçüklüğü dolayısıyla taşınması kolay. Yetişmesi için başında beklemek ve ekstradan sulamak gerekmiyor.
TEMEL GIDA MADDESİ
Buğday sadece insanın yeryüzü macerasının başlamasına sebep olan yasağın adı değil, aynı zamanda uygarlığa geçiş sürecinin de en temel dinamiğidir. Arkeolojik kaynaklar buğday tarımının Anadolu, Azerbaycan, Batı İran ve Güney Kafkasya bölgelerinde başladığını doğruluyor. Şeria nehri yakınlarındaki JERİKO ve Şam’ın güneyindeki TELL ESVED adlı yerleşim yerlerinde buğday tarımı yapıldığına ilişkin somut arkeolojik veriler bulunmaktadır. Evet, buğday tarımının ilk kez bu coğrafyada yapıldığını, eski medeniyetlerin temel gıda maddesinin buğday olduğunu hem tarihi hem dinî kayıtlar doğruluyor. Mezopotamya uygarlıklarından kalan yazılı kayıtlarda buğdayın temel ticaret ürünlerinden birisi olduğu görülmektedir.