Bugüne kadar ne, nasıl yapıldıysa öyle yapmaması, başka şeyler yapması gerekiyor, artık “faiz sebep, enflasyon sonuç” benzeri mantıklara yer yok.
Seçimler bitti, önce CHP daha sonra da Sayın Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti. Ben hem CHP’ye hem de Kılıçdaroğlu’na oy vermiştim. CHP’nin müthiş endüstriyel fikirlerine veya (sadece) Kılıçdaroğlu’nun Gandivari davranışlarına sempati duyduğum için değil; AK Parti ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan “tek adam yönetimi” taraftarı oldukları ve Atatürk ilke ve inkılaplarına yeteri kadar yakın durmadıkları için.
Prensip olarak siyaset ile “konularım” paralelinde ilgileniyorum.
Oy verirken hangi partinin beni ne kadar etkilediğine değil hangi işlev ve söylevleri itibarıyla ülkeye yarar sağlayacaklarını düşünüp tartarak karar veriyorum.
Coğrafyamızın en ünlü filozoflarından Nikos Kazancakis, roman kahramanı Zorba’ya “Akıllı adamlar ve bakkallar her şeyi tartarlar!” dedirtiyor!..
Ancak seçimden hemen sonra Kılıçdaroğlu’na karşı başlatılan “linç” hareketini de hayretle izliyorum. Meğer ne çok akıldane* varmış! Aklınız neredeydi diyeceğim; diyemiyorum, çünkü hakikaten CHP yönetimi seçimden önce kimseyle görüşmedi.
Batı dünyasında, mesela bir basketbol ya da futbol maçında, oyuncu John, çok iyi bir şut atıp sayı yaparsa “good shot!” (iyi atış!) diye alkışlarlar, yine güzel bir şut atıp kaçırırsa da “nice try!” (iyi deneme!) diye… Orta Doğu ülkelerinde ise sayıyı oyuncu Ahmet yaparsa “aslan Ahmet!”, yapamazsa da sinkaflı bağırırlar ya da en azından bir ses çıkartmazlar.
Öte yandan, herhangi kuruluşun “tepe yöneticisi” değişince yeni gelen eskisiyle ciddi bir toplantı yapıp o güne kadar o seviyede neler yaşandığını öğrenmeye, yani birinin bıraktığı noktadan geçmiş bilgilerle karar üretmeye çalışır.