Sivas’a her gidişimde Tarihi Kent Meydanı’nın tam ortasında durup şöyle bir 360 derece dönerek resim çektirmeyi çok severim. Çünkü tarihimizin farklı yüzyıllarında yapılmış; Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’nin izlerini taşıyan birçok eseri bir arada görebilmek mümkün.
Sabah saatlerinde vardığımız Sivas’ta çekim ekibinin önerisiyle önce kelle kebabı yemeye çarşı içine gittik.
Bir define sandığı boyutundaki kapaklı kaba koyulup fırınında, meşe odunuyla 15-18 saat pişirilen kuzu, koyun kelleleri bir nacakla kırılıp Sivas pidesiyle servis ediliyor.
Sabahın erken saatlerinde başlayan kuyruk ancak saat 10.00 gibi azalmıştı. Siparişe göre dana dil ve dana pöç sakatatları da pişiriliyor.
Çocukluğunda çırak olarak bu işe başlayan Uğur Usta’ya göre dünyanın en doğal, katkısız yiyeceği. Bir zamanlar tarla, bağ, bahçe gibi beden gücüyle yapılan işlerin çok olması nedeniyle insanlar uzun süre tok tutucu, doyurucu yiyeceklere ihtiyaç duymuşlar. Bu yüzden kelle kebabı yüzyıllardan beri Sivas’ın yemek geleneğinde önemli bir yere sahip olmuş.