Türkiye, kuraklık ve sıcaklık artışının etkilerini daha da hissetmeye başladı. Ancak, petrol ve kömür yakma alışkanlığımıza devam ediyoruz. Dünyayı mahveden ülkelerin, özellikle Çin ve ABD gibi ülkelerin eylemlerinin durdurulması olmadan, gerçek bir ilerleme kaydedemeyiz.
Geçen yıl bu zamanlar, kar yağdı, yağmur yağdı, fırtınalar esti… Her türlü doğa olayının yaşandığı bir dönemdi. Ancak şimdi, ciddi bir kuraklık söz konusu. Bu yıl İstanbul ve diğer şehirlerde barajlardaki su seviyeleri kritik bir noktaya ulaşmış durumda. Günlük güneşlik sadece bu şehirleri değil, hemen hemen tüm ülkeyi etkilemektedir.
Atikhisar Barajı, Çanakkale‘nin su ihtiyacını karşılamak için iki hafta önce yüzde 42‘ye düşmüştü ve bu durum daha da kötüye gitmiştir. Çanakkale Belediyesi, tasarruf önlemlerinin gündeme geldiğini bildirerek kuraklık riskini vurguladı.2020 yılında, kuraklık nedeniyle barajlardaki su seviyesi yüzde 28’e kadar düşmüştü. Bununla birlikte, geçen yıl bolluk vardı ve su seviyesi yüzde 99’a ulaşmıştı. Bu durum, taşkınlara karşı önlem alınmasını gerektirmişti.
Konya Ovası‘nda Türkiye‘nin tahıl ambarının durumu çok kötü. Yılda üretilen 2.5 milyon ton buğday, ülke üretiminin yüzde 10’undan fazlasını oluşturuyor. Ekim, Kasım ve Aralık aylarında beklenen yağışların gelmemesi, Ocak ayında kentte kar yüzü görmemesi ve yağmurun yağmaması nedeniyle tarımsal alanlarda çok ciddi hasarlar meydana geldi. Hububat tohumlarının çürüdüğü de rapor edildi. Konya Ovası’nda yeraltı su seviyesi 50 metre derinliğe kadar gerilemeye devam ediyor. Her yıl ortalama 2.5-3 metre gerileyen yeraltı su kaynakları, ovada obrukların sayısını 2.600’e kadar çıkarmış durumda. Obruklar yeraltı suları azaldıkça meydana çıkıyor.
ERİŞİLEBİLİR TATLI SU KAYNAKLARI SON DERECE AZ
Dünyamızda tatlı su kaynaklarının çok az olduğu gerçeği inanılmaz derecede önemlidir. Evet, her taraf su, okyanuslar, koca Akdeniz ama hepsi tuzlu su…
Yeryüzünde suyun dağılımı şöyle:
Tuzlu su: Yüzde 97
Tatlı su: yüzde 3
Toplamın sadece yüzde 3’ü olan tatlı suyun dağılımı ise:
Kutuplardaki buz dağları: Yüzde 79
Derin yeraltı suları: Yüzde 20
Ve erişilebilir su: Yüzde 1 !!!
İşte, insanları yaşatan, bütün yaşanabilir bölgeleri sulayan su miktarı; toplam su döngüsünün yüzde 3’ünün yüzde 1’idir.
Bu miktarın (yüzde 1) dağılımı ise şöyle:
Göller: Yüzde 52
Nehir ve dereler: Yüzde 1
Toprak nemi: Yüzde 38
Atmosferdeki su buharı: Yüzde 8
Organik (yaşayan organizmaların bünyesindeki): Yüzde 1
İşte, göller, nehirler ve dereler; yeryüzündeki toplam suyun sadece 0.0003’ünü oluşturuyor. Bir milyonda 3’ünü…
İnsan kullanımına uygun suyun tüketimi ise şöyle:
Tarımsal sulama: 2.680 km3
Endüstriyel: 1.000 km3
Ev kullanımı: 300 km3
İnsanların kullandığı suyun çoğu gıda üretimine gidiyor ve sanayi, bu yüzyılın başındaki kullanım miktarına göre, 40 kat daha fazla su kullanıyor. Bu gerçeği unutmamalıyız.
SU KITLIĞININ NEDENİ; 48 YILDA İKİYE KATLANAN DÜNYA NÜFUSU
Su kıtlığı ve kuraklık, suyun çevreden çevreye hareket etmesiyle oluşan ve dünya üzerindeki su miktarının değişmeyen bir döngü içerisinde yaşanmasından kaynaklanmaktadır.
Sıcaklıkların artması ile birlikte, iklim değişikliği nedeniyle kuraklıklar da arttı. Kurak bölgelerde durum daha da kötüleşirken, diğer bölgelerde de kuraklıklar görülmeye başladı.
Dünya ısınmasının sonucunda, yağış rejimleri değişmeye başladı. Özellikle Ekvator bölgesinde yağışa neden olan bulutlar kutuplara doğru hareket etmeye başladı.
Son 48 yıl içerisinde, dünya nüfusu inanılmaz bir şekilde 4 milyardan 8 milyara ulaşmıştır. Nüfus artışı, ekonomik büyüme ve değişen tüketim eğilimleri, küresel su tüketiminde büyük bir artışa neden oldu. Son 100 yıl içerisinde dünyamızın su tüketimi 8 kat, son 50 yılda ise 6 kat artmış durumda. 1960’tan bu yana, dünyamızın su tüketimi ikiye katlanmış durumda.
EN ÇOK SU SIKINTISI ÇEKEN 17 ÜLKE, TÜRKİYE 32’İNCİ
17 ülkeden oluşan dünya nüfusunun dörtte birinde (12‘si Ortadoğu ve Kuzey Afrika‘da) son derece yüksek su sıkıntısı yaşanmaktadır. En çok su sıkıntısı çeken ülkeler sırasıyla; Katar, İsrail, Lübnan, İran, Ürdün, Libya, Kuveyt, Suudi Arabistan, Eritre, Birleşik Arap Emirlikleri, San Marino, Bahreyn, Hindistan, Pakistan, Türkmenistan, Umman ve Botswana
Türkiye, 27 ülkeden oluşan yüksek sıkıntı yaşanan alt kategoride bulunmuyor. Ancak, dünyada en çok su sıkıntısı yaşayan 32. ülke olarak bizi bu listede görmekteyiz. Dünya nüfusunun üçte ikisi, en az bir ay boyunca su sıkıntısı çekiyor. 884 milyon insan güvenli içme suyuna, 785 milyon insan ise temel su hizmetlerine erişimden yoksun.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ; ARTAN SICAKLIK, ERİYEN BUZULLAR, SELLER, …
İklim değişikliği ve küresel ısınma, insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının artmasıyla hızlanıyor. Bu durum, sera gazlarının atmosferde birikmesiyle ortalama sıcaklıklar yükseliyor
2022, ölçülen en sıcak 5‘inci yıl olarak kayıtlara geçti. Son 8 yıl ise “en sıcak 8 yıllık dönem“ olarak nitelendirildi. En sıcak yıllar sırasıyla şöyle: 2016, 2020, 2019, 2017, 2022, 2021…
1900 öncesinden bu yana, atmosferdeki artan sera gazlarının etkisiyle dünya sıcaklığı 1,2 derece arttı. Bu, dünyanın hızla ısınmasına neden oluyor.
AFETLERİN SAYISINDA İNANILMAZ ARTIŞ, SADECE SELLERİN MALİYETİ 1 TRİLYON DOLAR
Sıcaklık artışının yanı sıra, sel, kuraklık, orman yangınları ve şiddetli kasırgaların sayısı da muazzam oranda arttı. Her 1 derecelik sıcaklık artışı, atmosferdeki su buharı miktarını yüzde 7 arttırıyor. Bu, bulut oluşumunu etkileyerek yağış rejimlerini değiştiriyor ve yağış miktarını ve sürekliliğini artırıyor.
Yağmurun uzun süreli devamı, barajları ve nehirleri taşıyarak su baskınlarına neden oluyor. Geçen yıl Türkiye‘de yaşanan sel felaketi ve Almanya‘daki sel baskınlarını hatırlayalım. 1980‘ten bu yana, dünya üzerindeki sel felaketlerinden kaynaklanan toplam zarar, bir trilyon doları aşmış durumda.
Kuzey Buz Denizi‘ndeki buz tabakasının 2050‘ye kadar tahminlerin iki katı hızla eriyerek yok olacağı öngörülüyor. Son olarak, Antarktika‘dan Tuz gölü büyüklüğünde bir buz tabakası koptu. Grönland’da ise, 1000 yılın en yüksek sıcaklıklarına ulaşıldığında, buzulların tahminlerden çok daha hızlı eridiği ortaya çıktı.
KİLİMANJARO DAĞI’NDA 2050’YE KADAR BUZ KALMAYACAK
Ernest Hemingway‘in adını taşıyan Kilimanjaro Dağı‘nın karları hızla eriyor ve 2050‘ye kadar buzulun orada kalmayacağı tahmin ediliyor. Küresel ısınma nedeniyle son 25 yılda buzullarda 3 trilyon ton erime meydana geldi ve deniz seviyesi 1880’lerden beri 20 santimetre, son 25 yılda ise 3 santimetre yükseldi. NASA, en kötü senaryoda bu seviyenin 2100’de 0,6 ile 1,1 metre arasında olacağını ve 2300’de 5 metreye ulaşacağını tahmin ediyor.
Kaz Dağları‘nın yüzde 79‘u, madencilik faaliyetleri nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu durum, ormanların azalmasına neden oluyor. Kanadalı Alamos Gold ve alt firması olan Doğu Biga Madencilik, bölgede altın arama faaliyetleri yürütmekte ve bu süreçte yaklaşık 350 bin ağaç kesilmektedir. Geçen yıl Çanakkale ve Balıkesir’de madencilik faaliyetleri için 32 “ÇED gerekli değildir” kararı çıkmıştı. Bu karar, ormanların azalmasına neden oluyor.
ATMOSFERDEKİ KARBONDİOKSİT BİRİKİMİ EN YÜKSEK SEVİYEDE
Prof. Dr. Murat Türkeş, atmosferdeki karbondioksit (CO2) birikiminin 25 Aralık 2022‘de 419.6 ppmv‘ye ulaşacağını söylüyor. 2022 Mayıs ayında ölçülen en yüksek aylık ortalama CO2 birikim değeri 419.55 ppmv. Gezegenimizdeki CO2 düzeyleri son bir milyon yılın hiçbir döneminde 300 ppmv’yi geçmemişti ve en son 4 milyon yıldan daha önce bugünkü kadar yüksekti.
Ne yazık ki, Kyoto, Paris, COP‘lar ve IPCC tarafından yapılan çağrılar, anlaşmalar ve araştırmalara rağmen, karbon vergilerine rağmen, sera gazı salınımlarının azaltılması mümkün olmuyor.
Prof. Dr. Türkeş‘in değerlendirmesi, insan kaynaklı sera gazı salınımlarının hâlâ kontrol edilemeyip azaltılamadığından, atmosferdeki sera gazı birikimlerinin artmasının sonucunda küresel sıcaklıkları hızlı ve istikrarlı bir şekilde yükselmesine neden olmuştur. Bu da tüm Dünya üzerinde felaket olaylarının ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Prof. Dr. Türkeş, “Tüm sera gazı salınımları derhal durdurulsa bile, önümüzdeki yıllarda küresel sıcaklıklar yükselmeye devam edecektir. Bu nedenle, sera gazı salınımlarını büyük ölçüde azaltmaya, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmaya ve mümkün olan en kısa sürede fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak terk etmeyi garanti altına alacak (ör. Paris Antlaşması kapsamında) uygulamalara hemen şimdi başlamamız bir zorunluluktur” diyor.
FOSİL YAKITLARDAN VAZGEÇMEDEN OLMAZ!
Yıllar boyunca, küresel enerji tüketiminin kompozisyonu ne olursa olsun, olumsuzlukların etkisi altında kalmıştır.
İnsanlık hâlâ kömür ve petrol yakmaya devam ediyor. Bunu bile bile, fosil yakıtların dünyayı çok fazla kirleterek, bizim sonumuzu hazırladığını bildiği halde…
2007 yılında küresel enerji tüketiminin;
Yüzde 34’ü petrol,
Yüzde 26’sı kömür,
Yüzde 22’si doğal gazdan oluşuyordu.
2021’e gelindiğinde; küresel enerji tüketiminde;
Yüzde 31 petrol,
Yüzde 24.4 doğal gaz,
Yüzde 27 kömür pay sahibi oldular.
Sonuç olarak, fosil yakıtların yüzde 82 seviyesindeki payı değişmedi.
2021 yılında, Çin kömürün yüzde 58‘ini, ABD ve Hindistan ise yüzde 74‘ünü tüketti. Petrolün yüzde 36‘ını ABD ve Çin, doğalgazın da yüzde 42‘sini ABD, Rusya ve Çin tüketti.
Fosil yakıtlar, atmosfere zehirli gaz salınımının en büyük kaynağıdır. En fazla karbondioksit salınımını ise Çin ve ABD gerçekleştirmektedir.
2021 yılında dünyada enerjiden karbondioksit salınımının;
Yüzde 31.1’ini Çin
Yüzde 13.9’unu ABD
Yüzde 7.5’ini Hindistan
Yüzde 4,7’sini Rusya ve
Yüzde 3.1’ini Japonya gerçekleştirdi.
Sonuç; enerjiden karbondioksit salınımının yüzde 45’ini ABD ve Çin yaptı.
İŞTE DÜNYAYI EN ÇOK KİRLETEN ÜLKE VE ŞİRKETLER
Konuyla bağlantılı çok önemli birkaç sözüm daha var:
– 25 büyük şehir küresel sera gazı salınımının yüzde 52’sini gerçekleştiriyor. Bu 25 şehrin 23’ü Çin’de.
– Dünyayı en çok kirleten ülkeler: Çin (10.5 milyar ton co2 salınımı, ABD (5 mlr ton), AB (3.5 mlr ton), Hindistan, Rusya, Japonya…
‐ Dünyayı karbon salınımı yoluyla en çok kirleten 10 şirket: Çin Ulusal Kömür Şirketi, Saudi Aramco, Gazprom, İran Ulusal Petrol Şirketi, Exxon Mobil, Hindistan Kömür Şirketi, Meksika Pemex, Rusya Ulusal Kömür Şirketi, Royal Dutch Shell, Çin Petrol ve Doğalgaz Şirketi… 100 büyük küresel şirket küresel emisyonun yüzde 71’inden sorumlu…
‐ Plastik vb. atıklarla dünyayı en çok kirleten şirketler: Coca-Cola, Pepsi Cola, Nestle (bu üçünün payı ve sürekliliği çok büyük), Modelez, Mars, P&G, Philip Morris, Colgate Palmolive, Unilever, Solo Cup Company…
PARİS ANLAŞMASI KAPSAMINDA İLK ÖLÇÜM BU YIL YAPILACAK; HEDEFLERİN ÇOK GERİSİNDEYİZ
2015‘te Paris‘te imzalanan, bugüne kadarki en önemli iklim değişikliği anlaşması, tüm ülkelerin karbon salımını azaltacak taahhütler vermesini gerektiriyor. Bu anlaşma, küresel ısınmayı sanayi devrimi öncesine göre 2 santigrat dereceyle sınırlamayı ve 2030 yılına kadar küresel ortalama sıcaklık artışını 1.5 santigrat derecede tutmayı hedefliyor. Ayrıca, 21‘inci yüzyılın ikinci yarısında karbon salımını sıfıra düşürmeyi amaçlıyor.
Türkiye de dahil olmak üzere, her beş yılda bir ülkelerin hedeflerine ulaşmada gösterdikleri ilerlemeyi ölçmek üzere bir anlaşma imzalandı. 2023 yılında ilk ölçümün yapılması planlanıyor. Ancak ülkelerin kendi belirledikleri hedeflerine ulaşmaları için bağlayıcı bir mekanizma bulunmamaktadır. Paris İklim Anlaşması’nın yedinci yılını geride bırakırken, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında verilen vaatler ve koyulan hedeflerin çok gerisinde kaldı.
İNSANLIK HÂLÂ KÖMÜR YAKMAYA DEVAM EDİYOR!
Dünyamız hâlâ kömür yakmaya devam ediyor ve bu en çok kirletici ve tehlikeli fosil yakıt. Geçen yıl, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Ukrayna savaşı ve Batı‘nın Rusya‘ya karşı uyguladığı yaptırımlar nedeniyle doğal gaz alamaması nedeniyle kömür kullanımı yüzde 6 oranında arttı.
Dünya çapında, 8 milyar ton olarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşarak yüzde 1.2 oranında artış gösterdi. 2022‘de geçici bir düşüş bekleniyor ve ilerleyen yıllarda kömür kullanımının düşeceği öngörülüyor.
Türkiye dahil olmak üzere, birçok ülke, yeni kömür yakıtlı termik santrallerin planlanmasını destekliyor. Günümüzde, dünya çapında 2.400‘den fazla faal kömürlü termik santral bulunmakta ve bunlar toplam kapasitesi 2.100 gigawatt (GW) civarında. Bu, dünya çapında çok büyük bir enerji kaynağı oluşturmaktadır.
189 santralin yapım aşamasında olduğu ve 176 GW‘lik bir kapasite artışı sağlayacağı düşünülürken, 296 yeni kömürlü termik santral projesi de 280 GW‘lik bir kapasite artışına neden olacak. Maalesef, bu projelerin tamamlanması için yenilerinin yapılması gerekiyor.
EN ÇOK KÖMÜRLÜ TERMİK SANTRAL TABİİ Kİ ÇİN’DE VAR, AB DE KAPATTIĞI SANTRALLARI YENİDEN AÇTI
Çin, Temmuz 2022 itibariyle, dünyada en fazla sayıda faal kömürlü elektrik santraline sahip olan ülke. 1.118 santrali bulunan Çin, Hindistan‘ın yaklaşık dört katından fazla. Böylece, Çin, toplam küresel kömürlü elektrik üretiminin yüzde 50’sinden fazlasını gerçekleştiriyor.
AB ülkeleri, geçen yıl yaşanan enerji krizinden sonra kömür enerjisine yeniden başvurmak zorunda kaldıkları halde, iklim değişikliği anlaşmaları çerçevesinde kömür kullanımını sıfırlamak için önemli adımlar atmaya devam ediyorlar. 1990 yılından bu yana AB’de kömürle çalışan termik santrallerin payı yüzde 40’tan yüzde 13’e düşmüştür ve 2020’de enerjinin yalnızca yüzde 13’ü bu şekilde üretilmektedir.
AB, 2021 yılında kıtadaki 324 kömürlü termik santralinin yaklaşık yarısının devreye sokulmasını sağlamak için bunların bazılarını kapatma ya da 2030‘dan önce emeklilik tarihi açıklamayı tercih etti. 2022’de elektrik üretiminde kömür kullanımının yüzde 20’ye ulaştığı tahmin ediliyor.
TÜRKİYE KÖMÜRDEN VAZGEÇMİYOR…
Rapora göre, Türkiye, OECD ülkeleri arasında planlanan yeni projelerin yüzde 74‘üne ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, kömür santrali projeleriyle dünya çapında en fazla kapasite artışını planlayan altıncı ülke olarak gösterilmektedir.
Bazı kömür projelerinin kamuoyunda ciddi tepki alması, yasal mücadele ve finansmanında yaşanan sıkıntılar nedeniyle projelerin iptal edildiği belirtilen raporda, Türkiye’de 2021 yılında iptal edilen toplam kömürlü termik santrali kapasitesinin 10,6 GW, 2010’dan bu yana iptal edilen toplam kapasitenin ise 87 GW olduğu belirtiliyor.
TÜRKİYE 2038’E KADAR ZİRVE YAPACAK SONRA SIFIRLAYACAK
Türkiye, Paris Anlaşmasını imzalayıp 2053 yılında net sıfır emisyon hedefi belirttiği halde, hâlâ kömür yakıtlı termik santrallerden vazgeçmemekte ve dünyada “kömür dostu“ ülkeler arasında yer alıyor.
Görünen o ki; Türkiye, “şimdilik kömüre devam” diyor. 2035 yılına kadar mevcuda ek olarak 3.2 GW büyüklüğünde yeni kömürlü santral yatırımı öngörülüyor.
Türkiye, Ulusal Enerji Planı’nda; 2053’te sıfır emisyondan önce 2030’a kadar emisyonlarda yüzde 33 civarında artış, 2038’de zirveye ulaşma ve sonrasında düşüş öngörüyor. Yani önce zehirli gaz salınımı artarak devam sonra düşüş ve sıfırlama… Plana göre, 2053’te elektrik üretiminde yenilenebilir kaynakların payı yüzde 69.1, nükleerin ise yüzde 29.3 olacak.
GEÇEN HAFTA NE OLDU, BU HAFTA NE OLACAK?
Geçen hafta, Dow Jones‘un yüzde 1.6, S&P 500‘ün neredeyse yüzde 2 ve teknoloji hisselerinin ağırlıkta olduğu Nasdaq 100 endeksinin yüzde 3.3 kazanmasıyla, küresel piyasalarda olumlu bir hafta yaşandı. Geçen hafta, FED tarafından tercih edilen çekirdek enflasyonun Aralık ayında yüzde 4.4 oranında artış gösterdiği açıklandı. Bu, Ekim 2021’den bu yana en düşük yıllık artış olarak kayıtlara geçti. Yatırımcılar, Çarşamba günü FED toplantısından 25 baz puan civarında faiz artışını bekliyor. Bu, piyasalarda olumlu bir hava oluşturuyor.
ABD ekonomisi, geçen hafta açıklanan önemli bir veriye göre, 2022‘nin son çeyreğinde yıllık yüzde 2.9 büyüme beklentisi ile yüzde 2.6‘lık tahminin üzerinde bir büyüme kaydetti. Ayrıca üçüncü çeyrekte de yüzde 3.2 büyüme kaydedildi. Ayrıca, haftalık işsizlik başvuruları son 9 ayın en düşük seviyesine geriledi.
Avrupa‘da hava olumlu. Stoxx 600 endeksi, en önemli hisse senetlerinin ortalamasından oluşan, haftayı yüzde 0.6 artışla kapattı. Almanya‘nın Dax endeksi de yüzde 0.8 yükselişle sona erdi. Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve İngiltere Merkez Bankası (BoE) tarafından yapılacak toplantıların ardından faiz kararı açıklanacak. İki merkez bankasından da 50 baz puanlık faiz artışı bekleniyor.
Çarşamba günü, yatırımcılar Meta‘nın bilançosunu ve Perşembe günü ise Apple, Google ve Amazon‘un bilançolarını bekliyorlar. Gelecek hafta bu üç şirketin bilançolarının açıklanması bekleniyor.
Altın fiyatları ise, 25 Ocak Çarşamba günü ons başına 1.945 dolar ile dokuz ayın en yükseğine çıktıktan sonra haftayı kritik 1.920 dolar seviyesine düşerek kapattı. Altın piyasası da FED ve ECB toplantılarından gelecek faiz artışı oranını bekliyor.