Rivayete göre; Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u alınca, Bolulu Yakup Usta’yı saraya kâhya olarak atamış, o da Mengen’de ne kadar akrabası varsa, mutfakta iş vermiş, sarayın damağı onlara emanet olmuş. Prof. Dr. Arif Bilgin’in saray mutfakları maaş defterlerine dayandırdığı makalesine bakılırsa, bu konu külliyen rivayetten öte bir iddia değildi.

En büyük Mengenli şefle Amerika’nın cazcı şehri New Orleans kentinde tanışmıştım.
Tanıştığım bir diğer Mengenli aşçı da çocukluk yıllarında taze bakla çorbasıyla damağımı çatlatan Bolulu Haşim Usta’ydı.
Mengen’e sonra döneriz!
Çünkü konumuz Osmanlı Saray Mutfağı’ndaki Mengenli aşçılar rivayetine açıklama getirmek!
New Orleans’ta ne işim vardı? Aslında hiçbir işim yoktu ve iş arıyordum! “Her işi yaparım abi” kıvamındaydım anlayacağınız.
Bulduğum her işte çalışıyordum. Son işim, limanda temizlik işçiliği idi. (Başka bir yazıda anlatacağım.)
İşin tek keyifli tarafı, yeterli para bulunca, bir bara oturup, teneke bir orkestranın çaldığı, ucuz bir cazın eşliğinde martini içmekti!
İkinci kadehte “cin çarpmışa” dönüyordum. Ucuz cin, görevini yerine getiriyordu! Çünkü iki kadeh, nefesimin kesilmesine yetiyordu!
Az hesap, çok hayal! Hele üstüne soğuk bir bira ile cila atarsam, hayallerimle baş başa kalmak için bulutlara tırmanıyordum.
Bara, arada bir hippi kılıklı bir Türk garip daha geliyordu. Sakalı göğsüne değiyor, yarısı kırlaşmış saçları ensesini örtüyordu! On parmağına on yüzük takmıştı. İki kulağında da küpe sallandığı için cinsel eğilimini tam olarak çıkartamadım.
Onunla mavra yapıp, Türkçeye olan özlemimi gideriyordum.
Neyse.
Bir gün yine işsizlik konusunun belini kırarken, bizimki pat diye sözümü kesti: “Neden Necip Usta’ya gitmiyorsun?” diye damdan düştü.