Köy Enstitülerinin 85. yılında, Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM), Cin Ali Eğitim ve Kültür Vakfı, Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu Mezunları Derneği, İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği tarafından ortaklaşa düzenlenen etkinlik, “halk”sız cumhuriyet, “kadın”sız halk olmaz ilkesini kanıtlarcasına katılımcıları, sunucuları ve bildirimleriyle yalnızca Köy Enstitülerinin değil, Cumhuriyetin özüne uygun bir içerikle gerçekleşti.
THTM Sözcüsü Oğuz Oyan tarafından sunulan “Cumhuriyetin devrimci dinamiklerini aşındıran sınıfsal ittifaklar” konulu ilk bildiri, o günlerden bugünlere getirilen yıkımın analizinde dikkat çekici betimlemelerle yol gösterici oldu.
Eğitimin siyasetten, ekonomiden, toplumsal ilişkilerden, bilimden ve kültürden, bütünsel olarak halktan ve yaşamdan koparılamayacağı; okul, öğretmen, öğrenci dar alanına sıkıştırılamayacağı hem Köy Enstitüleri kuruluş, çalışma ve kapatılış örnekleriyle hem de o günlerden bu günlere değişen ilişki ve koşullar değerlendirilerek anlatıldı. Kuruluş ve kapatılışın, Köy Enstitüleri tarihinin sınıfsallığı ince ince işlendi, geleceğe yönelik öneriler tartışıldı.
Vurgulanan birçok gerçeğin içinde dikkat çekilmesi gerekenlerden biri, sömürücü düzen içinde “yeni” diye halka sunulmaya kalkışılanların asla yeni olmadığı ve olmayacağı, yinelemeden öteye geçemeyeceğiydi. Sömürücülerin egemenliğindeki cumhuriyet, devlet, hukuk, anayasa, eğitim, sağlık ve diğer hak ve özgürlükler ne kadar üzerinde oynanırsa oynansın ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, düzen değiştirilemiyorsa sömürü ideolojisinin devam edeceği, ayağa kalkışların ve aydınlanmanın sürdürülmesinin engelleneceği Cumhuriyet döneminde birçok alanda yaşanmıştı. Köy Enstitüleri de bunlardan biriydi.
Köy Enstitülerinden alınması gereken ders kuruluş ve çalışma koşullarıyla, yetiştirdikleri değerlerle ve biriktirdikleriyle olduğu kadar, kapatılmalarındaki siyaset ve ideolojiyle birlikte okunmalı. Toplumsal ve anayasal gelişme ve gerileme tezleriyle değerlendirildiğinde bu siyaset ve ideoloji kapitalist/emperyalist dünyaya eklemlenme ilişkilerinin içinde olduğu sömürücü düzeni ve onun siyasal programını işaret ediyor.
Köy Enstitülerinin kapatılmasında söz ve karar sahibi olan siyaset, onlardan ders almak bir yana enstitü gerçeğini yok sayarak eğitimi gericiliğe ve piyasaya teslim eden siyasettir. Düzen içi siyasi partilerin farklılaşması onların ekonomi politiğinin aynılaşması gerçeğini dün olduğu gibi bugün de ortadan kaldırmadı.
23 Nisan 1920’de kurulan Büyük Millet Meclisi teori ve pratiğinde de aynı teslimiyeti görmek şaşırtıcı değil. Meclis içindeki siyasi partilerin, siyasi iktidarların değişmesi tabloyu hiç değiştirmedi. Son yirmi üç yılda değişmeyen siyasal iktidar, başkanlı rejime geçiş, sermaye sınıfının emrine hazır bir eğitim ve akademi söz konusu. Halk iradesinin en güçlü dayanağı olması gereken Meclis işlevsizleştirilerek, önemsizleştirilerek gerici ve sömürücü düzenin parçası yapıldı. Devlet ve hukuk aynı yolun yolcusu…
“Kuran iradenin kapattığı” Köy Enstitüleri burjuvaziyi anlatacak en dikkat çekici örneklerden biri. Cumhuriyet, burjuvazinin elinde 101. yılına yıkımla geldi. Aydınlık karanlığın, laiklik gericiliğin içinde ihanete uğratıldı. Halkın olması gereken, piyasanın içinde bir avuç zenginin oldu.
“Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Maarif vekilliğince Köy enstitüleri açılır.” diye başlıyor 17. Nisan 1940 tarihli (3803 sayılı) Köy Enstitüleri Kanunu. Yalnızca öğretmenlik değil, “tayin edildikleri köylerin her türlü öğretim ve eğitim işlerini” görmekle, “Ziraat işlerinin fennî bir şekilde yapılması için bizzat meydana getirecekleri örnek tarla, bağ ve bahçe, atelye gibi tesislerle köylülere rehberlik” etmekle ve “köylülerin bunlardan istifade etmelerini” sağlamakla görevlendiriliyor. 1946’dan sonra kapatılmaya başlayan Köy Enstitüleri bir yandan da görev ve yetki daraltılmasına tabi tutuluyor. 1954’de ilköğretmen okullarıyla birleştirilerek (6234 sayılı Kanunla) tamamen yok ediliyor.
Görüldüğü gibi “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik bir hukuk devletidir” demek, bu kuralı yineleyip durmak ne sorunları önlüyor ne de çözüyor. Hukukla gelen hukukla götürülüyor.
Kuruluşun samimiliği ve kararlılığının, üretilenin ve biriktirilenin ihanete uğramasında kapitalizmin, emperyalizmin, ABD’nin bağlantısı açık. Köy Enstitülerinden alınacak ders günümüzün değişen koşulları yanında sınıfsal içerik ortadan kaldırılmadan değerlendirilip yaşama geçirilemez
Etkileyici, düşündürücü, yeşiller arasında büyük ve planlı bir yerleşke Hasanoğlan. Yalnızca gezilip anılacak değil, sahip çıkılacak bir kültürel değer.