Gerçekten de böyle oldu: İklim Kanunu’na bir yanda Abdurrahman Dilipak, Yeşim Salkım, Tuğba Özay, Suat Kılıç itiraz etti. Diğer yanda Greenpeace, WWF, Buğday Derneği, Doğa Derneği gibi çevreci STK’lar… Tabii itiraz gerekçeleri birbirine tamamen zıttı. Bir taraf “Tarım ve hayvancılık yasaklanıyor, beynimizi yapay zekayla kontrol edip bize böcek yedirecekler” derken diğer taraf “Kanun bu haliyle sadece karbon ticaretine kapı açıyor” diyordu.
Size bir soru: Abdurrahman Dilipak, Yeşim Salkım, Tuğba Özay, Suat Kılıç gibi isimlerle Greenpeace, WWF Türkiye, Buğday Derneği, Doğa Derneği gibi STK’ları benzer şekilde öfkelendiren bir kanun tasarısı nasıl bir tasarı olabilir sizce?
Öyle ya… Birinci grupta aşı karşıtları, küresel ısınma diye bir şey yok diyenler, karbon ayak izinin Batı’nın oyunu olduğunu düşünenler…
İkinci grupta ise iklim krizinden çıkmak için hızlıca adım atılmazsa, et tüketimimiz azaltılmazsa, karbon ayak izimiz küçülmezse, tehlike altındaki türler hızla koruma altına alınmazsa, çevreyi kirleten kimyasallarla birlikte gereksiz üretim ve tüketimden vazgeçmezsek insanlığın dünyadaki vaktinin çok uzun olmayacağını dile getirenler…
Ama evet. Dün TBMM Genel Kurulu’ndan geçemeden komisyona iade edilen İklim Kanunu bu iki grubu birbirlerinin tamamen zıttı gerekçelere sahip olsalar da aynı noktada buluşturmuş oldu: İklim Kanunu bu haliyle Meclis’ten geçmemeliydi.