Mahalle meyhaneleri sayesinde İstanbul’u yeniden keşfediyorum. Çok uzun yıllar önce, gazetecilik yaptığım dönemde haber peşinde koşarken gittiğim semtleri yeniden ziyaret etmiş oluyorum böylelikle. O eski hallerinden eser yok tabii. Dolayısıyla çoğunu ilk kez görmüş gibiyim. Sorun benim hafızamda değil, şehrin hafızasızlığında.
Soylulaştırma uğruna yok edişin en somut örneği Sulukule’dir bence. Tasarlasan hayata geçiremeyeceğin bir kültürel değer, kentsel dönüşüm adı altında, soylulaştırmanın kurbanı oldu. Şimdi yeknesak, ruhsuz bir semt haline geldi.
Almancı’nın Yeri uzun zamandır listemdeydi. Artık daha fazla erteleyemezdim. Kafamda bir sıralama var, ilk notlarımdaki yerlere karşı kendimi sorumlu hissediyorum. Sanki söz vermişim de yerine getirememişim gibi.
Notlarımda, ‘Bağcılar, Almancı’nın Yeri‘ yazıyor. Bindim Kabataş-Bağcılar tramvayına, son durakta indim. Yol umduğumdan uzun sürdü. İndikten sonrasını yürümek niyetindeyim ama Google hazretleri bir saatten fazla gösteriyor. Bağcılar, pek de kompakt bir yer değilmiş meğer. Olsun, gittiği yere kadar.
Soylulaştırmanın sembolü kahveciler olabilir mi? Her yer kahve dükkânı dolu. Hayır efendim, kıraathane değil, ithal kahveciler. Espresso’lar, Amerikano’lar, latte’ler servis edenler. Tamamı yeni yapılmış binaların altında. Belki de yerine yapıldığı binanın altında mahallenin meyhanesi vardı. Nitekim geçen hafta gittiğim Turkish Pub’ın çevresindeki mahalle meyhaneleri de kentsel dönüşüme kurban gitmemiş miydi?
İşte böyle, söylene söylene geldim Almancı’nın Yeri’ne. Güneşli Meydanı’na 10 dakikalık yürüme mesafesinde, Atatürk Caddesi numara 60/A’da. Ben yıllar önce buralarda çalışmıştım ama şimdi tanımam imkânsız.
Tabelasını görmemek mümkün değil. Girişin üstünü boydan boya kaplıyor. Öyle promosyon tabela da değil. I’lar ve i, bira şişesi formunda, yanında da daha küçük formatta ‘Pub-Restaurant-Since 1986‘ yazıyor. Neredeyse 40 yıl, daha girmeden saygı duydum. Tabelanın üstünde de futbol yayıncılarının dört büyükler diye adlandırdığı Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor futbol takımlarının bayrakları var. Eskiden üç büyüklerdi, bir taşra takımı olan Trabzonspor söke söke dördüncü büyük olmayı başardı. O kadar futboldan anlarız yani de umarım bugün maç yoktur.
Caddeye bakan cam cephe, tamamen siyah filmle kaplı; içeriyi görmek mümkün değil.
Zaten içerisi de loş. Gün ışığından sonra gözlerin alışması için zaman gerekiyor. Örtüsüz masalarda oturanların önünde sadece bira var. Rakı servisi olduğuna dair bir emare de yok. Görünen tek garsona rakı içmek istediğimi söyleyince salonun sonundaki merdivenleri işaret ederek üst kata yönlendirdi.