Dünyanın yeşil bir ekonomiye doğru gidişatı artık kesin. Türkiye’nin de geride kalmaması hatta durumdan oldukça karlı çıkması için bu rotayı yakından takip etmesi gerekiyor.
Almanya büyük bir endüstriyel travmadan geçiyor.
Avrupa’nın endüstriyel kalbinde, ülkenin gururu, dünyanın en tanıdık araba markalarından biri olan Volkswagen, Almanya’da fabrikalarını kapatmakta, tenkisat ve maaşları düşürmek için sendikalarla görüşmekte.
Sebebi üretim masraflarının yüksek olması ve gereğinden fazla üretim kapasitesine sahip olmaları. Yani satabildiklerinden daha fazla üretim yapmaktalar.
Birkaç yıl önce bu noktaya geleceği düşünülmezken, Ukrayna Savaşı ile artan enerji fiyatları, Almanya’nın endüstriyel kapasitesini ciddi olarak etkiledi.
Volkswagen bir örneği.
Fakat ne Almanya’da ne de Avrupa’da istisna bir örnek.
Avrupa’da fabrika kapasite kullanımına bakıldığında Renault, BMW, Mercedes-Benz ve Ford da Volkswagen’e benzer, hatta bazen daha da düşük üretim gösteriyor.
Sorun sadece araba sektörü de değil.
Çelik, çimento ve kimya ve başka birçok sektör düşüşte.
En büyük örneklerinden biri ağırlıklı olarak gübre olarak kullanılan amonyak üretimi. 2022’de enerji krizi başladığında yüzde 70 düşmüştü ve geçen yıl benzer seviyede kaldı.
Küresel bir rekabet içerisinde, ucuz enerjiye sahip ülkeler Avrupa’yı gittikçe zorluyor.
Örneğin Avrupa’da enerji maliyetleri Amerika ile kıyaslandığında 2-3 kat daha pahalı.
Endüstriyel Devrim’in doğum kıtası enerjinin ekonomik gelişim için önemini yüzyıllardır biliyor.
Avrupa Birliği’nin temeli olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, 1952’de kurulduğunda enerjinin Avrupa’nın barış ve refahının merkezinde olduğu deklare edilmişti.
Avrupa Birliği’ne dönüşen organizasyon, endüstriyel ve ekonomik entegrasyonla büyüdükçe, Avrupa tarihinin en uzun barış sürecini yaşadı.
Fakat küresel olarak Avrupa’nın iklim değişikliği ile mücadele amaçlı ‘Yeşil Mutabakat’ ajandası, Ukrayna Savaşı ile artan enerji maliyetleri ve küreselleşme ile artan rekabet Avrupa endüstrilerinin geleceği için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Bu tehdit ile tam olarak nasıl baş edeceğini bilemeyen Avrupa, kendi endüstrisinin yeşil dönüşümü için devlet desteğinde bulunuyor.
Çelik üretiminde hidrojen yakıt olarak kullanılabiliniyor, kâğıt fabrikaları dev boyutta ısı pompaları ile enerji verimliliğini arttırıyor, çimento fabrikaları saldıkları karbon emisyonlarını yakalayıp yer altında depolayabiliyor.
Fakat bunların hepsi, devletlerin cömert hibeleri veya başka destekleri sayesinde mümkün.
Uzun vadede devlet desteği olmadan bu tarz inisiyatiflerin ayakta kalıp kalamayacağı hala bir soru işareti.
Eylül ayında eski Avrupa Merkez Bankasının Başkanı Mario Draghi’nin Avrupa Komisyonu için hazırladığı ‘Avrupa’nın Rekabet Gücünün Geleceği’ adlı rapor bu ve benzeri soruları ele aldı.