Çok sık yaptığım bir şey olmasa da o gün öyle denk geldi. Saat 13:00 gibi oturdum rakıya.
Bir davete icabet etmem gerekti. Geçmişte Tekirdağ’da üretildiği için şehrin adıyla anılıp sonra da marka haline gelen rakının yeni çıkan göbek versiyonunun tadımı için Ortaköy’deki Feriye’ye davetliydim. Yok, meyhane yazarı olarak değil, meyhaneci olarak. Öbür türlü hesabımı ödemeyeceğim yere gitmem. Meslekten 40-50 kişi, bir nevi bayi toplantısında buluştuk.
Dolmabahçe ve Çırağan sarayları Osmanlı ailesine yetmeyince, Çırağan Sarayı’ndan Ortaköy’e ek binalar yaptırılmış, bunlara da ikincil ya da yan binalar anlamında Feriye sarayları denmiş. Günümüzde bazısı okul olarak değerlendirilen Boğaz’a sıfır bu saraylardan birinde de Feriye Lokantası hizmet veriyor. Pek iç açıcı, mutfağı da servisi de yüz akı yerlerdendir.
Meslektaşlardan pek fazla tanıdığım yoktur. Neyse ki mutfağına hayran olduğum, Teşvikiye’deki Nuran Meyhane’yi annesi Nuran Hanım ile birlikte işleten Anıl (Tanrıkulu) ile karşılaştık. Epeydir de görüşmemiştik.
Rakımız güzel, menü de tatmin edici. Midyeli kabak çiçeği dolma, karadutlu köz patlıcan, etli mercimek köfte, fırın enginar, çıtır soğanlı tarama, Bodrum gambilya favanın ardından Kastamonu pastırma ve bezde Mersin tulumu ile yapılmış paçangayı tattık. Ana yemek olarak zencefilli havuç, Malkara yeşil mercimek, kuru vişne ve rezene ile servis edilen ızgara deniz levreği vardı. Tatlı ile aram olmasa da tahin helva dondurma parfeyi de tattım tabii. Saymadım ama, Anıl ile birlikte önümüzdeki 70’liği haklamışızdır.