Askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler yumağı içindeyiz. Gezegenin ritmi değişti, kaynaklar tükeniyor, su ve gıda krizi büyüyor, iklim değişikliği, kuraklık, çevre kirliliği, sağlık krizleri bildiğimiz yaşam ve üretim düzenlerinde varoluşsal bir krize neden oluyor.
Brezilyalı otomobil yarışçısı Ayrton Senna da Silva gelmiş geçmiş en iyi F1 pilotlarından biri olarak kabul ediliyor. Senna, yarış yolunda acımasızlığı, kararlılığı, ölçülülüğü ve disiplinli çalışkanlığıyla daha önce hiç kimsenin başaramadıklarını başarmış. Senna’nın bir özelliği daha var; yağmur altında yapılan yarışlarda rakiplerinden daha iyi yarışmış hep. Senna demiş ki, eğer hava iyi, pist normal ise yarışta çok sürpriz olmaz, başlangıç pozisyonunuzu korumak mümkündür. Ama hava yağmurlu, pist kaygan ise her şey mümkündür.
Bugün de yaşamın her alanında koşullar fırtınalı, hava yağmurlu, pistler kaygan. Dünyanın gidişatına baktığımızda her şey karmakarışık. Askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler yumağı içindeyiz. Tam bir mükemmel fırtına yaşanıyor.
Gezegenin ritmi değişti, kaynaklar tükeniyor, su ve gıda krizi büyüyor, iklim değişikliği, kuraklık, çevre kirliliği, sağlık krizleri bildiğimiz yaşam ve üretim düzenlerinde varoluşsal bir krize neden oluyor. Teknolojik sıçrama şimdi de yapay zekâ ile bir başka ve varoluşsal meselenin alarmını veriyor. Toplumsal değişimler ve kültürel gerilimler yapısal ve yasal düzenlerin sürdürülmesini olanaksız kılıyor.
Sanayi toplumunun ya da modern zamanların tüm sistemleri, modelleri, kurumları ve kuralları tıkanmış durumda. Üstelik değişimi yönetemediğimiz gibi var olan düzen kendisi kriz üretir durumda.
Yaşadığımız belirsizlik ve karmaşıklık esaslı bir hayat. Halbuki zihnimiz, var olan düzen, kurumlar ve kuralların ardında yatan parametreler, hedefler, ilkeler tümüyle belirlilik esasına göre çalışıyor.
İnsanoğlu yarın ne olacağını bilmek istiyor, zihnimiz belirsizlikten hoşlanmıyor. Kehanetler, fallar, burçlar, planlar, programlar, bütçeler, hedefler hep o yarını bilme çabasının ürünü. Bugün hayatın her alanında yaşanan zihinsel ve kurumsal kriz o denli büyük ve çeşitli ki her an gözümüz, kulağımız, ruhumuz, tüm algılarımız kriz, karmaşıklık, belirsizlik sinyalleriyle dolu. Sürekli kriz algısı ve daha da büyük kriz gelecek beklentisi dikkat dağınıklığı üretiyor. Afallamış durumdayız, tespih böceği gibi büzülüp, hayatın bizi nereye sürükleyeceğine bakıyoruz.
Geleceğe dair elimizde bir iddia, ütopya da yok öngörü de. Geleceği bilemediğimiz gibi geleceğin inşasına nasıl katkı koyabileceğimizi de bilmiyoruz. Belirsiz geleceğin korkusu daha da içe kapanmamızı tetikliyor. Hayatımızı, işimizi, memleketi kimden, ne zaman, nasıl geleceğini bilmediğimiz bir tehdit algısı içinden düşünüyoruz. Korkularımız gelecek algımızı kısaltıyor, güncelin ve bugün içinde olduğumuz koşulların ve krizlerin alarmları sürekli kulağımızın dibinde çaldığı için de asıl büyük krizi, dip dalgaları, riskleri ya da fırsatları ıskalıyoruz çoğu zaman.