Yaşamın hem aktörleri hem de seyircileri olduğumuza inanıyoruz. Seyirci olarak merak ve hayranlık duygularımızı geliştiriyoruz.
Aktörler olarak, insan deneyimini ifade etmek için sürekli yeni yollar arıyoruz. Adanmışlık, varoluşumuzun gizemini düşünme arzusundan kaynaklanıyor. Sanat ise bu gizemin ortak yaratıcıları olmamızı sağlıyor. Sezgilerimizi, hayal gücümüzü geri kazanmak için bir araya gelmemiz, bize ilham veren değerleri hatırlamamız ve yaşamın içimizde yeniden nefes almasına izin vermemiz gerektiğini biliyoruz… Yaşamın içimizde yeniden nefes almasına izin vermek; alçakgönüllülüğü, bizden daha büyük olana minnettarlık duymayı yeniden hatırlamamızı gerektiriyor. Başkalarıyla ilgilenmek için kendimizi bir kenara bırakmayı; insanı ve dünyayı sevgiyle kucaklamayı gerektiriyor.
Sanat; doğa, insan, geçmiş, bugün ve gelecekle kucaklaşmanın en güzel yolu…
Anadolu ise, binlerce yıldır atmakta olan koskoca bir kalp… Ve bu kalbin her bir atışı; adanmışlığı, farklı insan hikayelerini, dayanışmayı, paylaşmayı, birlikte var olmayı, bereketi, sevgiyi, aşkı, umudu ve hayalleri anlatıyor.