Bazen keşke seyahat etmek benim için bu kadar zor olmasa ve istediğim her yere rahat rahat gidebilsem diye düşünüyorum. Gidilecek yerin çekiciliği benim için iyi yemekle doğru orantılı. Ama yemeğin iyi olması yetmiyor. İstanbul’da kolay kolay bulamayacağım nitelikte olmalı. Özel olmalı. “Değdi bu” dedirtmeli. Bu şartları yerine getiren işletme sayısı az. Yıllar geçtikçe ülkemizde ‘ustalık’ denen zanaat gastronomi alanında sekteye uğruyor. Gerçek ustalar emekli oluyor, lokantalarını kapatıyor. Yerlerine yeni kimse yetişmiyor. Ülkemizde tarım ve hayvancılığın giderek nitelik değiştirip endüstriyelleşmesi ve büyük kentlere göç de yerel gastronomiyi olumsuz etkiliyor.
Zeytinyağlı ve meze tabağı
En iyi 10 yemekten biri
Edremit bu açıdan şanslı bir bölge. Zeytinyağı çok üst düzey. Kaz Dağları hâlâ tarım açısından zengin. Bolluk ve bereket var. Bölgede varlıklı insan da çok. Dışarıda yemek yemeğe güçleri var. Ayrıca kültür Ege kültürü. Kadın sosyal yaşama katılıyor.
Bu şartlarda bölgede iyi lokantalara hem talep olması hem de arz için gerekli olan ürün kalitesinin lokantalara avantaj sağlaması beklenir. Ama gerçek şu ki bu beklenti genel anlamda yerine gelmiyor. Vasatlaşma bu bölgeyi de ele geçirmiş. Özensiz ve sıradan çok mekân var. Her şeyin bir istisnası da var ama. Edremit Bahar Lokantası da böyle iyi bir istisna.
İşletmecisi Ekrem Yanbolluoğlu bölgenin bütün avantajlarını biliyor ve sonuna kadar kullanıyor. Kaliteli ürün, geleneksel pişirme tarzları, usta aşçılar. Tam manasıyla benim hayal ettiğim gibi bir yöresel Ege mutfağı bu. Doğal ot, sebze, mantar. Taş fırın ve odun ateşi. Evlerindeki gibi hamur açan ve ailelerine özel günlerde pişirir gibi yemek pişiren kadınlar (mutfakta 10’dan fazla kadın var). Ekoloji konusunda bilgili ve bilinçli, damak tadı gelişmiş ve ne istediğini bilen bir patron. Maya bu olunca hamur ağzınıza layık oluyor. Tattığım pek çok şey iyi ya da çok iyiydi.