İrfan Donat: Tarım sorun değil çözümdür

Savunma sanayisi bir ülkeyi nasıl koruyorsa tarım ve gıda sanayi de yaşatır. Bunun farkında olan ülkeler geleceklerini güvence altına alıyor. Tarım tercihlere bırakılacak ya da başka faaliyet alanlarına kurban edilecek bir sektör değil.

Sokakta kiminle karşılaşsak tarım ve gıdaya dair edeceği bir çift lafı mutlaka oluyor. Sohbet çoğunlukla işin ekonomisine yönelik olsa da mevzuyu politik ve sosyal yönden de tartışmaya açan yok değil. Covid-19 pandemisinden bu yana kamuoyunda tarımla ilgili ekstra bir farkındalık oluştuğu aşikar.

Bu, işin sevindirici tarafı ama söz konusu farkındalığın temelinde insanoğlunun açlıkla yüzleşme riski ve kıtlık korkusunun yattığını unutmamak lazım.

Gelişmiş ülkeler için bir itici güç

Bir nevi zorunluluktan doğan bu farkındalığın Türkiye’deki bir başka gerekçesi ise 85 milyonun gıdaya erişim maliyetinin her geçen gün artması. Ana harcama gruplarına baktığımızda enflasyon sepetinde gıdanın payı yüzde 25 düzeyinde. Avrupa’da ortalama olarak 2021 yılında hane halkı harcamalarının sadece yüzde 14’ü gıdaya giderken, bu oran Mısır’da yüzde 40, Nijerya’da yüzde 60 civarında.

Hane halklarının gelir düzeyi azaldıkça bütçeden gıdaya ayrılan payın oranı artıyor. Dolayısıyla yoksullaşan toplumlarda gıda enflasyonunun yıkıcı etkisi daha çok hissediliyor.

Yerleşik düzene geçen insanoğlu avcı-toplayıcı özelliğini sürdürüyor. Zira bugün insanoğlu yabani hayvan yerine “bilgi” avlıyor, bitki yerine “veri” topluyor.

İşte bu bakış açısıyla Türkiye’de tarım, bir “sorun” olarak karşılanırken, gelişmiş ülkelerde bir “çözüm” olarak görülüyor. Tarım, bir çıkış yolu, fırsat olarak değerlendiriliyor.

Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz… O yüzden kronik sorunların üstesinden gelmek ve krizlerden çok fırsatlara odaklanmak istiyorsak bakış açısını artık değiştirme zamanı gelmiş demektir.

Bir ülkenin savunma sanayisi ne kadar stratejik önemdeyse tarım ve gıda sanayisi de en az o kadar kritik konumda. Bir ülkenin bekası için semalarında uçan uçaklar kadar semalarında uçan arılar da çok değerli. Bunlardan birini diğerine tercih etmek ya da feda etmek zorunda değiliz.

Türkiye o hatayı 1980’lerden itibaren yaptı. Sanayileşme hamleleri adına tarımı ihmal etti. Halbuki gelişmiş ekonomilerin kalkınma hikâyelerine baktığımızda ülkelerin itici gücü olarak karşımıza hep tarım çıkıyor; ardından da gıda sanayi geliyor.

Bunun tersi bir bakış açısı ise ülkeleri çıkmaza sokuyor. Tarımı ikinci hatta üçüncü plana ittiğiniz noktada gıda arz güvenliğini tehlikeye atıyorsunuz; ithalata bağımlı hale geliyorsunuz. O zaman da gıda bağımsızlığından söz edemez duruma düşüyorsunuz.

Konuya bütüncül açıdan bakmakta fayda var.

Örneğin tarımda sermaye denildiğinde akla ilk ve sadece işin ekonomik boyutu gelmesin. Emek, zaman, bilgi, teknoloji, Ar-Ge, inovasyon, pazarlama da sermayenin bir parçası. Biri eksik ya da yetersiz kalırsa değer zincirinde kopukluklar yaşanıyor. O zaman da niteliksiz, verimsiz ve katma değerden yoksun bir üretimi konuşuyorruz.

O vakit sürdürülebilir bir sistemden bahsetmek mümkün değil.

Pandemi, jeopolitik krizler ve iklim değişikliğinin yanı sıra bugüne kadar yapılan yanlış ve hatalardan ders çıkarmak şart.

Tarımda günü kurtarmaya yönelik palyatif politikalar izleyerek, uzun vadeli sürdürülebilir üretimi yok ediyoruz.

Aynı hataları tekrarlayarak doğruları bulmaya çalışmanın maliyeti her geçen gün daha pahalı hale geliyor.
Bilgi avcılığı ve veri toplayıcılığı

Dünya çok hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinde… Tarıma ilişkin tespitler, yapılması gerekenlerde istikamet on yıllardır aynı yönde ilerliyor. Sadece kavramlar ve sözcükler değişiyor.

Örneğin mekanizasyon sözcüğünün yanına önce teknoloji sonra da dijitalleşme kelimesini iliştirdik. Akıllı ve hassas makineler dönemini yaşıyoruz.

Hatta çok daha geriye gidelim… Avcı – toplayıcı toplumlarda yabani hayvanlar avlanıp, bitkilerle beslenilirken aslında insanoğlunun davranış şekli günümüzde sadece form değiştirdi.

Yerleşik düzene geçen insanoğlu yine avcı –toplayıcı özelliğini sürdürüyor. Hatta günümüzde bu özelliği en üst düzeye çıktı dersek yanlış olmaz. Zira bugün insanoğlu yabani hayvan yerine “bilgi” avına çıkmış, bitki toplayıcılığı yerine “veri” toplayıcılığına evrilmiş durumda.

Tarım için artık öncelikli hammadde niteliğinde olan veri, sahip olduğunuz tohum, toprak, su ve tüm diğer girdiler kadar önemli bir kaynak.

Ne kadar bilgi ve veriye sahipseniz ve bunları işleyip değere dönüştürebiliyorsanız o kadar bağımsızsınızdır.

O yüzden tarım tercihlere bırakılacak ya da başka faaliyet alanlarına kurban edilecek bir sektör değil.
Savunma sanayisi bir ülkeyi nasıl koruyorsa, tarım ve gıda sanayisi de de yaşatır. Tarımı geleceği olarak konumlandıran ülkeler, geleceğini güvence altına alıyor.

Daha da ileri gidelim… Tarımsal üretim, uzayda kurulması hedeflenen medeniyetin bile ilk gereğidir.
Şimdi siz karar verin… Tarım bir sorun mu yoksa çözüm mü?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Serpil Yılmaz ,Balıkçılar asgari ücreti ihracatla aşıyor

Ekonomi dünyası asgari ücret tartışmasına kilitlendi. 17 bin 2...

İncili Gastronomi Rehberi’ Ödül töreni

Bir yıllık emeği bir yazıda anlatmak kolay değil. Özellikle...

112 Milyon Liralık Tarımsal Destekleme Ödemesi Hesaplara Aktarılıyor

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından sağlanan tarımsal destek ödemeleri...

5 yılda Türkiye’nin en büyüğü oldu: Nusret’e bile satıyor

Amasya’da beş yıl önce köyündeki tarlasına safran bitkisi tohumları...