Son yıllarda bilgi üretimi ve enformasyon teknolojilerinde önemli gelişmeler meydana gelmiş, dünya küçülmüştür. Dünyanın hemen hemen her yerinden haber almak, gelişmeleri izlemek kolaylaşmış ve bu nedenle rekabet koşulları da ağırlaşmıştır. Bu ağır rekabet koşullarıyla baş etmede farklılaşma, ama her alanda bilgide, üretimde ve hizmette farklılaşma devri önem kazanmıştır.
İşte kurumlarda ve işletmelerde bu farklılaşmayı yaratacak kaynak olarak “entelektüel sermaye” görülmektedir. Entelektüel sermayeyi, finansçılar işletmenin defter değeri ile piyasa değeri arasındaki fark olarak algılıyorlar. Başka bir tanımlamayla entelektüel sermaye bir kuruluşun/şirketin sahip olduğu bilgi, beceri, deneyim ve patent gibi değerli varlıklarıdır. Kısaca büyük ölçüde değerli insan varlığıdır.
Entelektüel sermayenin doğru algılanması ve önemsenmesi kurumların yaşamlarında yeni bir dönüşümü de birlikte getirmektedir. Bu çerçevede yönetim anlayışı değişmekte, bilgiye ve bilginin kullanımına verilen önem artmakta, uzman personelin değeri de yükselmektedir. Böylece işletmeler de günün değişen koşullarına daha hızlı uyum sağlamak ve rekabetçi bir yapıya kavuşmak durumundadırlar. Kurumları/işletmeleri geleceğe taşıyacak olan esas güç, çalışanların yarattığı değerler ve iş birliği yaptıkları kurum ve müşterilerle olan ilişkilerinin niteliğidir.
Kurumlarda/kuruluşlarda kritik faktör insan ve bilgi düzeyidir. Nasıl futbolda zayıf alanlara yüksek ücretli yeni futbolcular alınıyorsa, aynı şekilde işletmelerin de zayıf alanlarının yeni yeteneklerle güçlendirilmesi gerekmektedir. Artık işe göre ücret yerine, insana göre ücret dönemi başlamıştır. Bu, farklı insanların aynı işi, farklı ve daha iyi yapabileceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bu farklılık ortaya konulan performansla ölçülmektedir. Bilgili ve yetenekli bireyler aranır duruma gelmiştir.