Çarşı-pazarda yangın var, mutfaklarda tencereler zor kaynıyor. Türkiye’de milyonlarca ev halkı hayvansal gıdayı satın alabilmekte çok zorlanıyor. Birçok aile için peynir, tereyağı hele et alabilmek bütçe zorlayıcı bir alışveriş. İnsanlar alışveriş listesine eti ekleyebilmek için kılı kırk yaran ince hesaplamalar yapıyor ve et, listede ancak bazı şeylerden feragat edilmesiyle yer bulabiliyor.
“Tarım Ülkesi” olan Türkiye’de neden et almakta zorlanıyoruz? Bunların yaşandığı bir memleketten artık tarım ülkesi diye bahsedebilir miyiz? Bu yangını söndürmek için ülkeyi yönetenler ne yapıyor? Mutfaktaki bu yangını söndürmek için iktidar yangına su dökmeyip körükle gitmektedir. Hayvansal gıda arzını ve fiyatları düzenlemekle görevli olan devletin kurumu ne yazık ki yetiştiricisini, tüketicisini ezmekte sonuç olarak ülkenin ekonomisine, gıda güvenliğinin güvenliğine zarar vermektedir.
YETİŞTİRİCİ TÜCCARA GİDİYOR
Bildiğimiz gibi Et ve Süt Kurumu (ESK) Özal’ın özelleştirme adı altında ihanet dalgasından nasibini almış bir kurumdur. Et Balık Kurumu satıla, savrula, kırpıla, yoluna bugünkü ithalatçı ucube kurum haline dönüşmüştür. Bu kurum entegre tesislerinde yetiştiriciden uygun fiyata alıp hayvan kesimi yapan, bunları satış mağazalarında yine uygun fiyata satan, bunların ötesinde pazarda halkın bütün kesiminin faydasını gözeterek fiyat düzenleyici görevini yerine getiren bir kamu iktisadi teşekkülüydü. Bugün elde bu entegre tesisler yok. Yetiştirici, hayvanını tüccarlara satmak durumunda kalıyor. Mezbahanelerin kapısından bile geçmeye korkan yetiştiriciler, artan maliyetlere rağmen kesim fiyatlarının sabit kalmasından ve hatta bazen düşmesinden şikâyetçi. Yani yetiştirici yüksek maliyetler ile devletin artan et fiyatlarını kontrol etme baskısı arasında sıkışmış durumda.