Sayıştay, belediyelerin köylüden ürün alımını durduruyor.
Telefondaki ses ağlamaklıydı.
“Mahvolduk biz” dedi, “mahvolduk!”
Şaşırmıştım. Doğrusu, bu denli acınası bir tepki beklemiyordum.
“Biz ne yaparız o zaman?” diye devam etti, “Abi biz yandık, öldük! Bunca hayvana nasıl bakacağız, çoluk çocuk ne yiyip ne içeceğiz?”
Sırtına bir hançer saplanmış, canı yanmış, güçlükle nefes alıyor gibiydi…
* * *
Yazları iki yıl kaldığım Seferihisar’ın dağ köyü Gölcük’te geceleri penceresinden ışık sızan tek ev benimkiydi. Sabaha kadar çalışır, saat 04.00 civarında evin arkasındaki yoldan gelen çıngırak seslerine kulak verirdim. Koyunların, patırtılı ayak seslerine çobanın ıslıkları eşlik ederdi.
Çoban dediğim evli, üç çocuk babası komşumuz Mehmet’ti. Mehmet, anne babasıyla paylaştığı aynı evde yedi kişinin geçimini sağlamak için, ancak 20 hane kalmış köyde tutunmaya çalışıyordu. Bunun için koyun besliyor; hastalığıydı, salgınıydı, ilacıydı, suyuydu samanıydı uğraşıp duruyor; hayvanlarına çobanlık ediyor, geceleri dağlarda sürüsüyle koyun koyuna yatıyordu.
Onca çabanın karşılığı mı?
Köylü Mehmet, ithal etle rekabet edemezdi. Etini zararına satar, sütünü ise özel mandıracıya beş paraya kaptırırdı.
Evinin sofrasındaki lokma her geçen gün azalan Mehmet, hayat denilen bu kavganın yorgunuydu.
Sayıştay, belediyelerin köylüden ürün alımını durduruyor
Telefonda konuştuğum işte bu Mehmet’ti.
Sorduğum bir soru üzerine, Kooperatifin bu yaz sütün litresini 21 liradan aldığını, yılbaşından sonra 30-35 lira olmasını beklediklerini söylemişti. Bunun çok iyi bir fiyat olduğunu, pazardan kendi sütümüzü aynı fiyata alan bendeniz de çok iyi biliyordum.
Mehmet’in, yeni çıkan Sayıştay kararından haberinin olmadığını o an anladım. Ona, sırtına keskin bir bıçak gibi saplanacak o haberi vermek maalesef bana düşmüştü. Sayıştay, İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin, kooperatifler aracılığıyla köylüden, diğer ürünlerin yanı sıra süt alımını da rekabete aykırı bularak durdurulmasını istemişti!
“Abi biz mahvolduk!” diyen Mehmet’in telefondaki sesi kısılmış, soluğu kesilmiş, ağzı kurumuştu.
“Biz öldük, biz yandık, biz mahvolduk…”