Öğretmenimden Temel Yaşam Dersini Aldım
24 Kasım öğretmenler gününde tüm öğretmenlerimin aydınlık günlerini can kutları saygılarımı sunarım.
Çok şey öğrendim ilkokul öğretmenimden. İlkokulda tek bir öğretmenimiz vardı. Güzel öğretmenim şimdi nerede, yaşıyor mu bilmiyorum. Yeniden görüşmek ve şükranlarımı sunmak isterim. Beni ben yapan, ailemin beni okutması için ikna eden ve isteklendiren değerli öğretmenim. Bana öğrettikleri hep yaşam ilkelerim oldu. Yalnız kalsan da bildiğini söyle, haksızlık yapma, kimsenin sırtından geçinme. Çıkarın için başkasını kötüleme, bir şeyi nasıl görmek istiyorsan öyle bırak. Herkese hak etiği kadar değer ver. Kişisel çıkarını toplumun menfaatlerinin üzerinde görme. Aç gözlülük yapma. Yalancıya hırsız, ahlaksıza boyun eğme. Doğay saygı göster, herkesi olduğu gibi kabul et. Tembellere prim verme. Başkasının emeğine göz dikme ve onun sırtından kendine yer edinme. Başkasının uydusu olma kendin ol. Daha nice öğütler vermişti bana. İyi insan olmamızı öğütlemişti. İyi ki bunları öğretmişsiniz öğretmenim. Bilincim dahilin de önerilerinizi yaşamımda ilke edindim. Öğretilerinize yanlışlık yapmadım diye düşünüyorum. Bütün emeğin ve katkın için binlerce defa teşekkür ederim.
Öğretmenlik Sorumluluk Gerektirir
Geriye doğru bakınca eğitmenliğin ne denli büyük bir görev ve sorumluluk olduğunu görüyoruz. Eğitim enstitüsünde öğrenciyken verilen derslerden kısmen öğretmenliğin sorumluluk gerektiğini kavramıştım. Ancak bugün öğretim üyesi olarak ve toplumdan aldığın geri bildirimler ile bir bütünlük içinde olay değerlendirildiğinde öğretmenliğin ulvi bir ağırlığı ve ciddi sorumluluğu olduğunu gördüm ve anladım.
Vecihi Timuroğlu “Benim için eğitim, yaşamın tümünü kapsayan bir etkinliktir. Yaşamın değişimine koşut eğitim, sürekli değişimi ifade eder. Şu halde, eğitimci sürekli değişimi yaratacak yöntemleri düşünmeli, salt uygulamamalı, yaratmalı da” der.
Ülkesinin geleceği olan nesilleri yetiştirecek olan öğretmenler herkesten çok sorumludurlar. Bu sorumluluğu omuzlarında his etmeyen öğretmen ve de öğretim üyesi olamaz. Öğretmen bu bağlamda mutlaka kendisini iyi eğitmeli, kendisini iyi tanımalı, tarihi geçmişini bilmeli, sorumlulukların bilinci ile ülkesinin geleceğine bilgi aktarımı ile sahip çıkmalıdır.
Biraz düşününce öğretmenliğin ne denli zor ve sorumluluk gerektirdiğini anlıyorum. Okumayan kendini geliştirmeyen, bilgisini öğrencisine aktaramayan bir öğretmen öğretmen olamaz. Olsa olsa gözlerini kaptır vazifesini yapmış olur ki öğretmenlerden beklenen amaca hizmet etmemiş olur. Atatürk’ün 1927 yılında yapığı konuşmada öğretmenin toplum ile iç içe olmasını ve toplumun kültürel gelişimini de arttırmasını belirtiyor. Diyor ki; “Öğretmenler, her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır (Atatürk’ün S.D.V, s.46)”.
Öğretmenimize Hak ettiği Değer Verilmeli
Öğretmen bir anne kadar öğrenci üzerinde hakkı olduğu bilinci ile kutsallığını ve fedakârlığını hep taktirle karşılamak gerek. Tabii öğretmenin kutsallığını sürdürmesi için beyninin yüreğinin insan ve ülke sevgisi ile dolması ve donanımlı olması gerekir. Bunun için öğretmenin kendisini yetiştirecek olan kitap dergi, gazete alabilmesi, sinema, tiyatro, operaya, sergilere gidecek kadar geliri olmalı ki kendisini geliştirsin ve yenilesin.
Yoksulluk sınırında yaşayan eli öpülecek öğretmenlerimizin gününü kutlarken para-pul, çiçek vermesek bile onalı anmak uzaktan da olsa sıcak bir selam bile onları mutlu edecektir. Öğrencilik yıllarımda öğretmenimin o günkü düşünsel ve kültürel zenginliği ile toplumda gördüğü saygı ve ilgi bugün ne yazık ki gösterilmiyor. 1960’li yıllarında sonlarında öğretmenimin toplumda gördüğü saygınlığı dönemin diğer mesleklerin üstündeydi. Toplumda gördüğü saygınlık öğretmenleri daha hümanist ve paylaşımcı yapıyordu. Hatta o zaman bizlere sorulduğunda ne olmak istersin dendiğinde çoğumuz “öğretmen olacağım” derdik. Bilemiyorum bugün öğretmenlerimiz aynı değeri görüyor mu? Veya devletimiz öğretmene aynı değeri veriyor mu?
Öğretmenler Geçinemediği İçin İkinci İş Yapıyor
Öğretmenlerimizin %70’nin geçim için ikinci iş yaptıkları ortaya çıkması sanırım siyasilere anlamlı bir mesajdır. Bugün öğretmenlerin az çalışıp çok harcayan kişilerin yanında mağdur olması, pazarda satıcılık yapması, ek iş peşinde koşmasını görmek eğitime ve bilgiye saygısızlık olarak algılıyorum. Eğitimli kişinin saygınlığının kazandığı para ile ölçüldüğü bir dünyada yaşamak zor geliyor. Nasıl kazanırsan kazan anlayışı bilgi ve bilimin önüne geçmiş öğrenmenin beynine yatırım yapmanın önemi neredeyse hiçleşmiştir. Bugün eğitimde bocalanıp durmamızın bir nedeni de eğitime yeterli değer vermememizdendir.
Ancak unutmayalım ki parayı da yaratan, onun sahip olduğu değerleri de yaran eğitim ve bilgidir. Eğitim ve bilgi olmadan yaratıcılık ve dönüşüm olmaz, dönüşüm ve düşünme olmadan yaratıcılık ve teknoloji ve dolayısıyla para da olmaz.
Ülkemizin geleceğini şekillendiren insanlarını ilk eğiten kişiler olarak öğretmenlerimizin maaşlarının yetersizliği toplumun geleceğini de olumsuz yönde etkilediği gerçeği ile öğretmenimize her şeyin üzerinde değer vererek, onların maddi sorununun olmamasını sağlamamız gerekir.
Ülkemizin Kendine Özgü Eğitim Modeli Çökertildi
Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta başladığı ve yakaladığı nitelikli bir toplum yaratma eğitim amacı ve hamlesini ne yazık ki soğuk savaş sürecinde sürdüremeden yerini doğru dürüst hedefi olmayan sınava dayalı eğitim yapılanmasına getirildi. Cumhuriyetin aydınlanmacı ve çağdaşlaşma projesinin ilk ayağı olan kırsalın eğitimi ile başlayacak şahlanışın dinamiği olan Köy Enstitüleri kapatılarak, Türkiye bilerek veya bilmeyerek eğimini soğuk savaşa kurban eti. Ve halen neden buraya sürüklendiğimizi tartışmıyoruz, çoğu kişinin de bundan ve geçmişte olup bitende haberi bile yok diye düşünüyorum.
Öğretmenlerde Toplumun Geleceğinden Sorumludurlar
Öğretmenlik mesleğini salt bir devlet memurluğu olarak gören onun ayrı bir yetenek gerektirdiğini bilmeyen çok sayıda yetkilimiz var. Eğitim yalnızca bir kitapta yazılanları öğrenciye yazdırmak veya okuyarak geçiştirecek bir meslek değil. Derin bilgi görgü ve anlatım deneyim ister. Maalesef bugün kürsünün arkasına geçen ve kitaptan okuyan ortaöğretim öğretmeni ve ne yazık ki üniversite hocalarımızın olduğunu, öğrencilerin sorduğu sorular karşısında ne diyebileceğini bilmeyen horlarımızın var olduğunu duyunca üzülüyoruz.
Cumhuriyetin Temel Felsefesi İyi İnsan Yetiştirecek Öğretmenleri Yetiştirmekti
Mustafa Kemal, öğretmenlere hitaben geleceğin oluşması konusunda,
“Öğretmenler!
Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır.
Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir” ( 25.08.1924, Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine). Mustafa Kemal eğitim ve kültüre ciddi yatırım yaptı. Toplumu geleceğe hazırlayacak kişiler olarak öğretmenleri görürü ve onları en üst düzeyde önemser.
Ancak ne yazık ki bu hedefi gerçekleştiremedik. Bugün yaşadığımız bu kadar sorunların birinci nedeni nitelikli eğitim sistemini sürdüremememizdendir.
Kutsal Meslek İtibarsızlaştırmamalıdır
Mustafa Kemal eğitimin önemini derinden içselleştirmiş ve savaş sonrası bütün uğraşısını buraya odaklamıştı. Eğitimi “Eğitimdir ki, bir ulusu ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir ulusu esaret ve sefalete terk eder”. Cumhuriyetin temel hedefi olan eğitim yolu ile kalkınmayı sağlam zayıflatılmasa ile Temel Eğitim Yasası’nın hedeflediği iyi insan, iyi yurttaş ve gelişkin meslek insanı yetiştirme uğraşısından uzaklaştırıldık. Bugün ülkemiz benimsenmiş bir eğitim felsefesi ve hedefi ne yazık ki yok. Bu da ülkemizin milyonlarca genç insanın denizlerde pusulasız gezinerek hangi üniversiteye hangi sınavla girerim noktasına getirmiştir. Öğretmenlerimiz sınav endeksli eğitim politikasına karşı çığlıkları nedense hiç duyulmuyor. Sınav endeksli eğitim sistemi artık çökmüş ve öğrenciler okuduğunu anlamayan dünyada en sondaki ülkelerden biri durumundadır.
Sonuç olarak; bizlere yaşamı anlamız için eğitim ve öğretim yaptıran değerli öğretmenlerimizi her 24 Kasım’da değil her gün önemsemeliyiz. Kutsal meslek sahibi öğretmenliğin her yönü ile değer görmeli ki yarınımız olan insanımız daha iyi eğitilsin. Bugün melek örselenmiş, yoksul sınırının altında maaş ile geçinemedikleri için utanarak ek iş peşinde koşan eli öpülesi öğretmenler bu bağlamda en zor koşullarda yaşayan kesimin başında gelmektedirler. Bu nedenle günümüzde özlük hakları zorlu baskılar karşısında tercih edilme nedeni ancak işe girmek olarak algılanmaktadır. Aslında amaç geleceğin yetişkin bireylerini yetiştirmek olmalıydı. Beyaz Zambaklar ülkesi Finlandiya’nın gelişmişliği ve başarısı öğretmenine verdiği en üst düzeydeki önem ve değerle eşdeğerdir.
Öğretmenlik mesleğini yeniden ilgili bilim kuruşlarının da görüşü alınarak meslek okulu yapısına kavuşturulmalıdır. Önerim Eğitim Enstitülerinin yeniden açılmalı. Öğretmenlik eğitimi mesleği özelliğine uygun olarak bağımsız nitelikli eğitmenlerce yerine getirilmelidir. Yetenek sınavı ile okullara öğretmen aday adayları alınmalı. Öğretmene gerekli saygınlık gösterilmeli, özlük hakları mesleğe yakışır saygınlık düzeyine getirilmeli. Öğretmenlerin kendileri geliştirmesi için kitap, gazete, tiyatro ve sanat etkinliklerine katılı için ek maddi destek sağlanmalı. İyi öğretmen öğretemesek iyi insan ve yaratışı bir gelecek yaratamayız.
Öğretim üyelerinin ve üniversite çalışanlarının da benzer şekilde özlük hakları ülkemizin büyüklüğüne yakışır şekilde nitelikli araştırma ve eğitim yapması için geliştirilmeli.
Yeniden bütün eğitmenlerin gününü candan kutlarım.