Bundan 23 yıl önce Türkiye, balo havasındaydı. Ürettiğinden fazlasını tüketiyor, ithalatı patlatıyordu. Kazandığından fazlasını harcıyordu, borcu şişiriyordu. Devlet malı denizdi; yemeyen domuzdu. Kamu kaynaklarını çalıyor, çırpıyorduk. Bu Kleptokrasi neticesinde sıfırı tükettik ve balo aniden bitiverdi. Bizler, domuzluktan vazgeçtiğimiz için düzelmeyi seçmedik; deniz bitti de balo sona ermiş oldu. Ardından Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşadık. Devleti dolandırmayı bıraktık, üretmeye yöneldik, borç para ile konfordan vazgeçtik. Balonun faturası için evdeki gümüşleri sattık.
SORUN; DIŞ GÜÇLER DEĞİL, İÇ GÜÇLER
Bugün, durum daha da ağır bir fırtına bulutu taşıyor ekonominin ufuklarına… Öncelikle küresel sorunlar, durgunluk, FED’in faiz artışları, enerji krizi, Ukrayna-Rusya savaşı, AB’nin resesyonu yetmezmiş gibi rekor enfl asyonumuz, faiz takıntımız, kur ve genel sonrası yerelseçim ekonomisi…
Dış güçler tamam da iç güçlere bakıyorum; ekonominin Heterodoks adlı kötü mirası bir yana, konforun çürüttüğü toplumda üretimden vazgeçer olduk. Dış güçler ve güçlükleri yazdım ama iç güçler ve güçlükler; üretmeyenlerimiz, kaytarıcılarımız, kleptokratlarımız, konfor tuzaklarımız…
İKİ SORU İKİ CEVAP
Üreterek hayatta kalmak ne demek?
Rantın (yan gelip kazanmanın) giderek zorlaştığı, ekip-biçmeden doyulamayacağı, ter dökmeden tok karnına yatağa girilmeyeceği gayretler bütünü demektir. Bugün 13,5 milyon kişiyi kamu, seruma bağlamış durumda. Onların üretmiyor olması yüzünden her bir üreten; fazladan günde 2 saat daha çok çalışmak zorunda kalıyor.