Geçtiğimiz hafta “Sözleşmeli Üretimin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’’ Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Gıda sisteminin geleceği için, küçük çiftçiler ve köylüler için, kır emekçilerinin tümü için; üretimin A’dan Z’ye her bir aşamasını şirketlere bağımlı hale getiren sözleşmeli üretime dair bu adım son derece önemli bir gelişme olduğu için kır-kent örgütlenmesi ilişkin sürdürmeyi planladığım yazıları bir kez daha atlamak durumundayım.
Aslında bu konu da pekâla kır-kent örgütlenmesinin en önemli basamaklarından biri olarak düşünülmeli. Önümüzdeki dönem örgütlenmelerinin, kırsal alandaki mücadelelerinin önemli bir ayağını oluşturacağını; emek örgütlerinin, solun, muhalefetin, gıda hareketlerinin de bir ittifak hedefiyle ele almasının anlamlı olacağını söyleyebiliriz. Nitekim sözleşmeli üretim kullanılan tohumdan tarım zehirlerine kadar üretim biçimine, kimin hangi ürünü hangi koşullarda ve şartlarda ve kim için üreteceğine şirketlerin karar vermesi anlamına geliyor. Ne yediğimize, ne kadar yiyeceğimize, bedeline, bu ürünlere ulaşıp ulaşamayacağımıza şirketlerin karar vermesi anlamına geliyor.
∗∗∗
Seçim sürecinde AKP’nin iktidarı kaybetme olasılığı ortaya çıktığında tarımla ilgili son derece önemli bazı kanun değişiklikleri yapılmıştı. Şirketlerin gıda sistemine eleştirel bakan bizler bu gelişmeleri sömürü hazırlığı olarak nitelemiştik. Çünkü sözleşmeli üretimi zorunlu kılacak biçimde bir üretim planlaması tarif ediyor, üretim için cezai yaptırımlar eşliğinde bir izin mekanizması kuruyordu. Söz konusu kanun gerek hazırlanış biçimi gerekse de içeriği bakımından sömürü dışında bir seçeneğe alan bırakmayacak şekilde hazırlanmıştı.
Altyapısı olmadığı eleştirilerine tekabül eden yönetmelikler de şimdilerde ortaya çıkmaya başladı. İlk olarak geçtiğimiz haftalarda, temel hakların ve hukukun gözler önünde çiğnendiği bir düzlemde anlamlı bir işlevi olabilecekmiş gibi aklımızla alay edercesine “Tarımsal Üretim Sözleşmesinden Doğan Hukuk Uyuşmazlıklarına İlişkin Arabuluculuk Yönetmeliği” yürürlüğe girdi. İtirazlar gecikmedi. Sonuçta sözleşmeli üretimin bir hukuki biçimi henüz yoktu.