Bitirmekte olduğumuz haftaya damgasını vuran en önemli uluslararası zirvelerden birisi, Afrika İklim Değişikliği Zirvesi’ydi. Zirveye ev sahipliği yapan Kenya Cumhurbaşkanı William Ruto’dan, AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen’e, BM İklim Değişikliği İcra Sekreteri Simon Stiell’den ABD’nin iklim değişikliği özel temsilci John Kerry’e, herkesin üzerinde durduğu husus ‘yeşil dönüşüm’, ‘yeşil enerji dönüşümü’ ve ‘iklim dönüşümü’ alanlarında yürütülecek projelerin finansmanına yönelik kalıcı, sürdürülebilir, gelişmekte olan ekonomiler tarafından kabul edilebilir koşullarda finansman kaynaklarının oluşturulması için artık bir saniye dahi oyalanacak zaman olmadığının güçlü bir şekilde vurgulanmasıydı.
Başta OECD, dünyanın önde gelen uluslararası teşkilat ve kurumları tarafından gerçekleştirilen çalışmalar, 2050 ‘netsıfır karbon’ hedefinin tutturulması adına, küresel yeşil dönüşüm için her yıl fazladan bir 2.4-2.5 trilyon dolarlık yatırımın gerekli olduğunu gösteriyor.
Son 270 yıllık veriler, bilhassa 1750 Sanayi Devrimi’nden bu yana ki süreç, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın insanoğlunun sebep olduğu karbon vaya sera gazı emisyonu stoğunun yüzde 70‘ninden sorumlu olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, bugün için gelişen Asya ve gelişen Afrika’nın karbon emisyonundan ağırlıklı olarak sorumlu olduğunu iddia etmek veya ciddi çaba sarf etmeleri gerektiğini söylemek, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın 270 yıllık sera gazı emisyonunun esas sorumluları olarak, kutuplardaki erimenin, okyanus ve deniz suyu seviyesindeki ve ısısındaki yükselmenin, kara toprağındaki ısınmanın, devasal boyutlardaki doğal afetlerin esas sorumluları olarak, tarihi bir yükümlülükten kendilerini sıyırmaları anlamına gelir. Nitekim, bu tarihi sorumluluğun farkında olarak, Fransa’nın başkanlığında, batılı ülkelerin önde gelen gelişen ülkeler ile birlikte, geçtiğimiz haziran ayında Paris’te gerçekleştirdikleri ‘iklim finansmanı zirvesi’ de bu anlamda önemliydi.