Geçen hafta sonu Gelibolu’daydım. Hem anne hem de baba tarafından çiftçilik yapan bir ailenin dördüncü kuşağı olarak çocukluğum özellikle hasat dönemlerinde hep tarlalarda, harman yerlerinde geçti.
Çiftçilik yapanlar bilirler, toprakla uğraşmak kolay iş değildir.
Bu yüzden de çoğunlukla çiftçi ailelerde “Çocuğum okusun, bir mesleği olsun” düşüncesi ağır basar. Hele de kız çocuğuysanız size gidip okumaktan, farklı bir meslek sahibi olmaktan başka şans sunulmaz. Israr ederseniz de pek işe yaramaz.
Yıllar içinde ailenin büyükleri birer birer aranızdan ayrılmaya başlayınca iş başa düşer, toprağa tekrar yakınlaşmaya başlarsınız. Bizim hikâyemizde de böyle oldu.
Ama ne yazık ki artık çocukluğumun toprağı, ekinleri ve hasatları yok.
Romantizm yapmak istemem, çiftçilerin çok iyi bildiği bir şeydir, bir yıl hasat çok iyi olursa ertesi yıl kötü olma ihtimali yüksek olur.
Ancak bu kez günebakan tarlalarında karşıma çıkan tablo bambaşkaydı.
Toprak mevsim normallerinin üstünde kuraklıktan çatlamış, ayçiçekleri büyüyememişti ve bazılarının kökleri de toprağın dışındaydı.