2017 yılında, Kopenhag’da, Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi (COP) toplantısında, küresel ısınmanın ‘1.5’ dereceyle sınırlı tutulması ve küresel iklim değişikliği tehdididin bertaraf edilmesi adına hızlandırılması elzem olan ‘iklim dönüşümü’, ‘yeşil enerji dönüşümü’ için, bilhassa gelişmekte olan ekonomilerde yürütülecek dönüşüm projelerine her yıl gelişmiş ekonomilerden 100 milyar dolar finansman kolaylığı sağlanması kabul edilmişti.
Aradan geçen 5 yılda, taahhüt edilmiş olan ‘her yıl 100 milyar dolar finansman kolaylığı‘ başarılamadı. Bu temel gerçek, geçen yıl Mısır’ın ev sahipliğindeki COP27 toplantısında gündeme gelince, Paris İklim Anlaşması’na ev sahipliği yapmış olan Fransa, bu yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleşecek COP28 öncesinde, Paris’te ülkeleri ‘Yeni Küresel Finansal Mutabakat‘ Zirvesi’nde bir araya getirmeye karar verdi.
Fransa’nın devlet ve hükümet başkanları düzeyinde katılım için ciddi çaba sarf ettiği, buna rağmen G7 ülkelerinden sadece Almanya’nın federal başbakan (şansölye) düzeyinde temsil edildiği, Çin’in başbakan düzeyinde katıldığı, Güney Afrika’nın devlet başkanı düzeyinde temsil edildiği Zirvenin en kritik çıktılarından birisi, çok taraflı uluslararası kalkınma bankaları ve finans kurumlarının ‘iklim dönüşüm finansmanı’ ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak şekilde, ‘acilen’ yeniden yapılandırılmasıydı. Çünkü, başta o dönemin ‘sistem kurucusu’ konumunda olan ABD olmak üzere, 1944’de imza atılmış olan ‘Bretton Woods‘ Sistemi ile kurulmuş Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası çok taraflı finans kurumlarının reforma ihtiyaçları olduğu önde gelen ülkelerin artık mutabık oldukları bir konu.
Çin’in 2015 yılı sonunda kurduğu Asya Altyapı Yatırım Bankası da (AIIB) yine, reformların gecikmesine yönelik eleştiriler ile gündeme gelmişti. Nitekim, Sri Lanka devlet başkanı, 2 hafta önceki zirvede, G20‘nin önde gelen ‘güç merkezleri’ arasındaki görüş ayrılıklarının küresel finansal sistemde büyük dönüşüm (big bang) etkisi yaratacak bir reform sürecini geciktirmesinden duydukları rahatsızlığı; orta gelir grubunun altındaki ekonomiler ve az gelişmiş ülkeler için kimi umut verici gelişmeler olsa da, bilhassa enerji, ulaştırma, lojistik, madencilik, imalat sanayinin yoğun enerji gerektiren sektörleri gibi, yüksek karbon salınımına sebep olan sektörlerde ‘net-sıfır karbon‘ dönemine geçişi hızlandıracak projelerin finansmanında ‘kalıcı’ ve ‘sürdürülebilir’ bir küresel finansman ekosisteminin hala oluşturulamadığına yönelik eleştirileri gündeme getirdi. Bu nedenle, çok taraflı uluslararası kalkınma bankalarının (MDB) enerji ve iklim dönüşümüne daha yoğun finansman imkanı sağlayacak şekilde de hızlı bir reform sürecinden geçmeleri kritik önemde.