OĞUZ OYAN
İktidar giderayak kendi mahallesine rant yağdırmakta ve böylece aynı zamanda iktidardan düşmesinin çok şey kaybedilmesi anlamına geleceğini ima etmektedir.
Siyasal İslamcı hareket iktidarının sonuna yaklaştıkça yağmacı karakteri daha da belirginleşiyor. Gerçi en büyük yağma henüz iktidarının ilk yarısında (2004-2014) 57 milyar dolara (bir trilyon TL’ye) yakın bir özelleştirme paketi üzerinden yapılmıştı. Şimdiki furya çok çeşitli alanlarda ama özellikle kamu arazilerinin satışı/tahsisi üzerinden ilerliyor.
Yağmacı ve pro-emperyalist karakter
Osmanlı devletinde sınırların genişlediği fütuhat dönemlerinde, savaş ganimetinin beşte biri (hums-u şer’î) Hazine’ye (Beyt-ül Mal’e) ait sayılırdı. Bu gelenek Osmanlı’nın son yüzyıllarında pek uygulama alanı bulamasa da, parazit Osmanlı yönetici sınıflarında kamu mallarının veya kamu görevlerinin tahsisinde /temlikinde, kamu ihalerinde bir nevi “komisyonculuk” olarak varlığını sürdürdü. Mevcut iktidarın Osmanlı “hayranlığının” ve taklitçiliğinin buralara kadar uzanmadığını kim iddia edebilir?
Kamu İhale Kanunu AKP döneminde yüzlerce değişiklikle iğdiş edilmesine rağmen, ihalelerinde kanunun istisna maddelerine sığınılması, hatta Kanunun dışına çıkılması başka nasıl açıklanabilir? 2634 sayılı ve 1982 tarihli Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca AKP’nin 21.07.2006’da yürürlüğe soktuğu “Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik”in 2007-2020 arasında tam 10 kez değişikliğe uğraması nasıl anlamlandırılabilir?
Dinci-faşizan nitelikli yeni bir sermaye rejimi kurmaya, bu yolda Cumhuriyet’in bağımsızlıkçı/Kemalist son tortularını da tasfiyeye yönelen bir iktidar türünün, öncelikle emperyalizmin desteğini yanında bulacağına kuşku yoktu. 2001’de kurulan AKP’nin, görece daha bağımsızlıkçı karakterde olan “Milli Görüş/Erbakan” hareketinden koptuğunu ilan ederek işe başlaması boşuna değildi. Emperyalizmin güvenini kazanma yolunda ilerlerken, “1 Mart 2003” tarihli savaş tezkeresinin TBMM’de reddedilmesiyle bir “yol kazası” yaşamıştı. Ama bunu telafi için (veya “süpürülmemek” için) daha fazlasını yapmaktan çekinmedi.
Ekonomi alanından bakılırsa, IMF/DB 2000 düzenlemesinden gelen kapsamlı özelleştirme ve tarımın bağımlılaştırılması programı, AKP türü mutemet bir parti olmaksızın bu kadar ileri götürülemezdi. Tıpkı 24 Ocak-12 Eylül evliliği gibi IMF-AKP arasında bir tamamlayıcılık ilişkisi kurulmuştu. Bu da bize, dış politik (Irak) gerekçeler yanında 57. Hükümetin devrilmesi komplosuna ek bir gerekçe sunmaktadır: Türkiye’ye dayatılan neoliberal bağımlılaştırma programı AKP Hükümeti olmaksızın bu radikallikte uygulanamayabilirdi.