Talha Apak: Fırıncı esnafı zor durumda

Bilindiği üzere ekmek, en temel ihtiyaç maddelerinin başında gelir. Başta ek­mek olmak üzere birçok unlu mamulü üre­ten fırıncılar ise bu temel ihtiyaçları üre­tirken yükselen maliyetler karşısında zor günler geçirmektedir. Oysa herkes uyurken çalışan onlardır. Unutmayalım ki; pandemi­de, depremde, sokağa çıkma yasağında, bay­ramda, tatilde hep onlar çalıştı.

Fırıncılığın tarihi

18. yy, Osmanlı esnafında gedik (esnafa tanınan imtiyaz) uygulamasının gözle gö­rülür şekilde arttığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde, Osmanlı esnafında inhisar (tekel) yönteminin uygulamaya konulma­sı, gedik kavramına yeni bir anlam kazan­dırmıştır. Dönem olarak, devlet tarafın­dan inhisar usulünün benimsendiği dönem olan 18. yy tercih edilmiştir. Sektör olarak fırıncı esnafının tercih edilme sebebi ise, fırıncılığın gedik sistemi ile en erken ve en yoğun şekilde tanışan sektörlerden bi­ri olmasıdır. Böylece devletin zorunlu gıda maddeleri üretimi ile ilgili izlediği politika ve bu politikanın gediklerle bağlantısının değerlendirilip – inhisar usulünün benim­sendiği 1727 yılının öncesi ve sonrası kar­şılaştırılarak – dönemsel bir mukayese ya­pılması hedeflenmiştir.

Değirmencilikten fırıncılığa

İstanbul’un iaşesi (yeme-içme) için hangi tüccarın nereden ne kadar hububat alabile­ceği, buğdayın ya da arpanın nerede öğütü­lebileceği, hangi fırıncının hangi değirmene bağlı olacağı gibi sorunlar, İstanbulluların sofrasında ekmek eksik olmasın diye Os­manlı devlet bürokrasisi tarafından tüm ay­rıntılarıyla saptanmış ve kontrol altına alın­mıştır. Bu anlamda İstanbul’un ihtiyacı olan zahirenin (tahıl) üretim bölgelerinden satın alınmasından değirmencilere dağıtımına ve fırınlarda unlu mamul haline getirilmesine kadar geçen süreç değirmencilik olarak bi­linir. Zahire alımında devletin ve özel sektö­rün rolleri, değirmenci ve fırıncıların çalış­ma kuralları ve devletin ekmek meselesine verdiği önem üzerinde durulmakta, ürün fi­yatları, işçi ücretleri ve alım gücü gibi konu­lara açıklık getirilmeye çalışılmış.

Değirmencilik; su değirmenlerinin en bü­yük üstünlüğü, doğrudan doğruya tabiatın sağladığı bedava bir enerji kaynağıyla çalış­masıdır. Eskiden bütün akarsu boylarında görülen su değirmenleri, bugün nehir çığır­larının pek büyük bir değişikliğe uğramadı­ğı bölgelerde tek tük kalmıştır. Değirmenci, nehir suyunu taşıyan kanallar üzerine de­ğirmenini kurar ve ani bir su taşkınıyla her şeyin bir anda sürüklenip gitmesini önle­mek için geliş vanalarını gece gündüz kont­rol eder. Bazı değirmenciler, bölgede üreti­len buğdayı un haline getirerek yakın köy ve kasabalardaki fırıncılara satarlar. Buğday tanelerini ayıklamak, öğütmek, elemek ve un halinde satışa çıkarmak hep değirmenci­nin görevidir. Bazı değirmenlerde ise, buğ­day yerine arpa, yulaf ve çavdar öğütülür.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Köfteci Yusuf sessizliğini bozdu: ‘Domuz eti’ skandalına ilk açıklama

Türkiye'nin tanınmış restoran zinciri Köfteci Yusuf, ürünlerinde domuz eti...

(YUM-BİR) “Yumurtadaki fiyat artışı talepten kaynaklı”

Bu yıl yumurta ihracatında rekora koşan Türkiye, ilk 8...

Coca-Cola’ya dev zam: 2,5 litre kola 60 TL olacak

Son dönemde birçok ürüne gelen zam furyasından kola da...

Emin Çölaşan: Devlete güven ve domuz eti…

Sevgili okurlarım, bir ülkede en kötü şey, devlete olan...