Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta birlikte sofraya oturmanın sağlığımız üzerindeki etkisinden bahsedeceğiz. Ailemizle, dostlarımızla, kısacası sevdiklerimizle beraber yemek neden önemli?
Sosyal ilişkiler sağlığımız üzerinde belirleyici rol oynuyor. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre ailemizde aşırı kilolu biri varsa bizim de aşırı kilolu olma ihtimalimiz yüzde 40 yükseliyor. Ama arkadaşlarımız aşırı kiloluysa bu oran yüzde 171’e çıkıyor. Sosyal ilişkiler bu yüzden önemli.
Öte yandan son yıllarda mutfaktan, evde yemek pişirmekten ve ailece yenen yemeklerden giderek kopuyoruz. Gıda endüstrisi mutfağımızı adeta ele geçirdi ve bizi işlenmiş, hazır gıdalara alıştırdı. Bugün yediklerimizin çoğu fabrikalarda üretiliyor ve neticede obezite, diyabet ve kronik hastalık salgını yaşıyoruz. Bunların büyük bir bölümü tamamen icat edilmiş ve sentetik olarak üretilmiş, mikrodalga fırında ısıtılarak yenen şeyler.
Halbuki sevdiklerimizle düzenli olarak sofraya oturduğumuzda bunun sağlığa, diyete, strese, vücut kompozisyonuna bile olumlu etkisi oluyor. Başka bir deyişle, ne yediğimiz kadar nasıl ve kiminle yediğimiz de büyük fark yaratıyor.
Shawn Stevenson: Gıdanın kendisi elbette önemli ama işin kültürel boyutunu da atlamamak şart. Brigham Young Üniversitesi’nin yaptığı, tam 300 bin kişiyi kapsayan bir araştırmaya göre sağlıklı sosyal bağlar kurmuş kişilerin tüm nedenlere bağlı erken ölüm oranı yüzde 50 daha düşük. İlişkilerimizin uzun ve sağlıklı yaşama etkisi de araştırmalarla sabit. Çünkü bu ilişkiler gıda ve egzersiz hakkındaki kararlarımızı ve genel ruh sağlığımızı belirliyor.
Dahası, düzenli birlikte yeme alışkanlığı olan ailelerde çocukların da kendilerini kronik hastalıklardan koruyacak hayati besinleri çok daha fazla tükettiği görülüyor. Cips gibi ultra-işlenmiş gıda tüketimi azalıyor. Mevcut rakamlar iyi değil. ABD’de ailelerin yalnızca yüzde 30’u sofraya düzenli olarak birlikte oturuyor. Böylelikle çok önemli bir koruyucu faktörden mahrum kalıyoruz. Haftada üç kez birlikte yemek yiyen ailelerde bile çocukların obezite ve yeme bozukluğu oranı çok ciddi şekilde düşüyor.
Ebeveynler için de aynısı geçerli. Örneğin ailesiyle yemek yemeyen kişilerin iş yerindeki performansı gerilerken stres seviyesi artıyor. Stres kronik hastalık salgınındaki en önemli faktör. Doktora gelen kişilerin yüzde 80’i stresle bağlantılı bir sorun yaşıyor. Dolayısıyla ailemiz ve arkadaşlarımızla, yani sevdiklerimizle bir araya gelmek bizi koruyor.
Dr. Mark Hyman: Mutfakta olmak, yemek yapmak başlı başına bir beceri ve insanlar bu konuda gereken bilgi ve beceriden yoksun. Halbuki mutfağımızı, sağlığımızı, aile bağlarımızı, sosyal çevremizi yeniden kazanmamız gerekiyor. İnsanlar birbirine bağımlı, sosyal varlıklar.
Shawn Stevenson: Yiyeceklerimiz bile kültürel. Bir kültürde çok beğenilen bir yiyecek diğerlerine iğrenç gelebiliyor. Kültür derken bir topluluk tarafından paylaşılan ve kuşaktan kuşağa aktarılan değer, tutum, inanç ve davranışlardan söz ediyorum. Bunun büyük bölümü farkında bile olmadan yapılıyor. Avcı-toplayıcı insanlar yiyecek bulup ailesine bakmak için bilinçaltından gelen sesi dinleyip harekete geçerdi. Mecburdular. Bugünkü kültürümüzde ise hareket etmek isteğe bağlı bir şey.
Birlikte yemenin çocuklar üzerindeki etkisine dönecek olursak, bu düzende haftada en az beş kez meyve veya sebze tükettikleri biliniyor. Üstelik aile yemekleri genellikle televizyon karşısında yenmediğinden cips ve kola tüketimi de azalıyor. Çocuklara bu kadar fayda getiren bir pratikten vazgeçmemeliyiz.
Çünkü sevdiklerimizle birlikte olunca kimyamız da değişiyor. “Savaş ya da kaç” olarak tanımlanan sempatik sinir sisteminden dinlenme ve sindirim odaklı parasempatik sisteme geçiyoruz ve daha fazla oksitosin salgılamaya başlıyoruz. Zihnimizden geçenler kimyamızı anında değiştiriyor. Kısacası birlikte sofraya oturmak gerçek bir birleştirici.
Bunun bir sebebi de bir şeyler paylaşıp birbirimizi daha iyi tanıyarak stres atmamız. Sofrada hepimiz dinlenme ve kendimizi ortaya koyma durumuna geçiyoruz. Gün içinde yaşadıklarımızı akşam yemeğinde ailemizle paylaşıyoruz. Bazen küçük, bazen büyük olaylar üzerine konuşuyor, içimizi döküyoruz. Bu sayede birbirimizle bağ kurmaya giden yolu da açıyoruz. Başarısızlıklarımızı, yeni fırsatları ele alıyoruz. Böyle önemli bir birleştiriciden yoksun kalınca hayatın kargaşası içinde savrulup gitme riskimiz artıyor.
Bu arada işlenmiş ve ultra-işlenmiş gıdanın ne olduğundan da bahsedelim. İşlemek illa kötü bir şey değil.